Türkiye ekonomisi zor bir dönemden geçiyor. Öncelikle Merkez Bankası’nın faiz artırımı öncesi ve sonrası olmak üzere ekonomide olanları toparlamak gerekebilir. Merkez, kendisinden beklenmeyen bir ölçekte faiz artırdı. %10’luk bir faiz haddini kimse beklemiyordu. Teknik olarak 425 Baz Puan olarak hesaplanan faiz artış gereksiniminin Türkçe meali %4,25 faiz artışıydı. Malum siyasi tartışmalardan dolayı Banka’nın bu beklentiye daha düşük bir artışla yanıt vermesini bekleyenlerdendim. Hemen etkisini gösteren düzenleme, ‘kırılgan beşli’nin diğer üyelerindeki gelişmelerin de direnciyle süreklilik kazanamadı.
Güney Afrika, Hindistan, Endonezya, Brezilya ve Türkiye’nin içinde bulunduğu grup son dönemlerde ‘Kırılgan Beşli’ olarak anılıyor. Öğleden önce Güney Afrika’daki faiz artışı öğleden sonra Türkiye piyasasını etkiliyor. Aynı anda Amerikan Merkez Bankası (FED) tahvil alım programındaki azaltmaya ilişkin bir açıklama yapınca bu defa faiz artışı neredeyse yirmidört saatte nötralize oluyor.
Merkez Bankası faizi niye artırdı?
Faiz kararından bir gün önce Merkez Bankası enflasyon hedefini %5,3’den %6,6’ya revize etmek durumunda kaldı. Döviz kurundaki sıçrama birinci sırayı işgal ettiği için biraz gürültüye kurban gitti. Enflasyon Hedeflemesi Rejimi uyarınca enflasyon konusundaki son raporu da kamuoyuna açık bir mektupla bildirdi. Aynı konuları defalarca yazıyor olmaktan dolayı rahatsızız fakat mecbur kalıyoruz. Enflasyon Hedeflemesi Rejimi’inde para politikasının enstrümanı faiz haddidir. Hem hükümet hem de Merkez Bankası eğer döviz kurunu çıpa olarak kullanmıyorsa zorunlu olarak faizi kullanmak durumundadır. Bu politikanın başarılı olup-olmaması aynı zamanda maliye politikasının performansına bağlıdır. Bütçede içerik değil de sonuçlar bakımından bir sorun olmadığına göre geriye sadece faiz kalıyor.
Hükümet veya ekonomistler arasında faiz artışına karşı olanlar var ise öncelikle seçilen ‘Enflasyon Hedeflemesi Rejimi’ni değiştirmeleri veya bunu önermeleri gerekir. Faiz silahı sadece döviz kurunu baskılamak için değil aynı zamanda talepteki artışı frenlemek için kullanılır çünkü. Hatta öncelikle talep üzerinde daha etkili olacaktır.
Görülecektir ki; Laf kalabalığında anlaşılmazdan gelinen faiz artışı, zincirleme olarak tüketici kredilerine, kredi-mevduat faizlerine ve oradan toplam talebe yansıyacaktır. Talepteki erozyon da Merkez Bankası’nın birincil hedefi olan fiyat istikrarını sağlamaya yardımcı olacaktır. Enflasyon hedefini tutturan bir Merkez Bankası’nın da kredibilitesi yükselecektir. Merkez, dövizin fiyatlar üzerindeki baskısını hesaplayıp dikkate alarak geç kalan bir oran artırımını gerçekleştirerek doğru bir hamlede bulunmuştur.
Enflasyon Hedeflemesi ‘dövizden bana ne’ anlamına gelmiyor…
Türkiye’de fiyat istikrarına yön vermesi kabul edilen mevcut rejimin başarı şansı döviz çıpasına göre daha yüksektir. Kendi banknot matbaasında basmadığı bir paranın değerini hiçbir ülke tam olarak belirleyemez. Hele bu denli dışa açık ekonomilerde hiç belirleyemez. Bu nedenle enflasyonda ve bütçede başarı önceliğini kenara atmamak daha doğru görünmektedir.