İş İdaresinde “Zamanın Ruhu”

zeitgeistBugünün sanayi işletmeciliği finansal piyasalara bağımlılığı yüksek bir iş idaresini gerektiriyor. Ama ortada iktisadi faaliyetleri doğru değerlendirebileceğimiz bir para birimi bile yok.

Hesap yapmak her şeyden önce bir hesap ünitesine, değeri az çok belirlilik taşıyan bir para birimine bağlı. İşletmenin faaliyet sonuçlarını, belirli bir tarihteki mali durumunu belirlemek, nakit akışlarını, karlılığını ölçmek adı üzerinde bir ölçüyle mümkün olabilecek olgular. Bu ölçü veya ölçüler düne kadar, kimi zaman yerli, kimi zaman yabancı, kimi zaman da karma para birimleriydi. Bugün ise yerli para birimleri döviz değerlerine karşı, yabancı paralar da kendi aralarında sürekli değişen oranlarda değer kaybediyor veya kazanıyor. Asıl sorun, değer değişimlerinin bir kısmının rasyonel sebeplerle açıklanamaması.

Her işletmenin kendi faaliyetlerini ölçmesi, değerlendirmesi ve planlama fonksiyonunu doğru yerine getirmesinin yanında bir de diğer işletmelerle karşılaştırılmasına ihtiyaç var. Eldeki cetvelin yetersiz olması “tuz kokarsa…” sözünü hatırlatıyor.

Bu tespitleri ortaya çıkaran süreçleri uzun süredir tartıştık, konuşmaya yazmaya da devam ediyoruz. Ama, iş hayatının olanları anlamak için harcayacağı zamanın bir kısmını, silueti belli olan bu sorunun çözümüne vakfetmesi gerekiyor.

Her Büyük Ölçekli Sanayi İşletmesi Kendine Özgü Bir “Hesap Ünitesi” Oluşturmalı…

Ana sanayi bakımından son derece önem taşıyan girdilerin fiyatı yükseliyor. Tüketiciye yansıtılamayan bir kısım maliyetler, kısa ve orta vadede enflasyon üzerinde birikmiş bir “maliyet enflasyonu”nu ortaya çıkarıyor. Batı’da finansal piyasalarda başlayan süreç, zaman zaman etki kazanıp-kaybediyor. Pazar, tedarikçi, ülke, müşteri ve insan kaynakları riskleri, her işletmenin kendine özgü “değerleme ölçüleri” oluşturmasını şart koşuyor.

Biraz daha finansal bir dille ifade etmeye çalışalım.

Sizlere sunulan mali tablolar oluşturulurken kullanılan yasal değerleme ölçüleriyle ortaya çıkmış değerler, tek bir para değeriyle (farklı para değerleri kullanılsa dahi aynı bilanço içerisinde tek bir para birimi kullanılıyor) ve objektif kriterlerle sunuluyor. Oysa, günümüzün uluslararası şirketinde farklı değer yargılarıyla üreten ve tüketen insanlar, birbirinden çok ayrı değişkenlerin etkisi ile fiyatlandırılmış ürünleri üretiyor. Bunları, bırakınız kanuni ölçüleri, en iyi ihtimalle “ikame değeri” ile dahi değerlemek mümkün olamıyor.

“Evrendeki bütün cisimlerin boyutları bir gece içinde iki kat büyüseydi, ertesi sabah biz değişikliği fark eder miydik? sorusunu, 1700’lü yılların başlarında soran Leibniz, soruya “kendi bedenlerimiz de iki kat büyüyeceğine göre fark edemezdik” yanıtını veriyor. 2007’de ise sorulacak soru belki de şu: “ekonomideki tüm değişkenler beş yıl içerisinde farklı oranlarda değişse, beş yıl önceki parasal ve reel ikame oranlarını bugün de kullanır mıydınız?” Tabii ki hayır.

Bugün Dünya’daki tüm şirketlerin en önemli değerleri bu nedenle “marka değeri”, “ insan kaynakları”, “yeni ürün ve süreçlerin katma değere katkısı”, “Ar-Ge kapasitesi”, ”piyasa itibarı” gibi bir bölümünü “maddi olmayan duran varlıklar” olarak sınıflandıracağımız ama parasal değerini şaşmaz bir kesinlikle ölçemeyebileceğimiz değerlerden oluşuyor.

Söz konusu değerlerin bileşkesinden ortaya çıkacak bir endeks ise, işletmenin -adına ne denilirse denilsin- kendi “değer ölçüsü”nü, cetvelini, mali tabloların yanında yardımcı hesap ünitesini oluşturmalı.