İktidarla muhalefet büyümede uzlaştı

Türkiye ekonomisinin 2017’nin üçüncü çeyreğini kapsayan Temmuz-Ağustos-Eylül aylarında %11,1 oranında büyüdüğü açıklandı. Dönem için dünya rekoru olan bu orana Türkiye en son 2011 yılında ulaşabilmişti.

İktidar, rekorun tadını çıkarıyor. Büyümenin arkasındaki vergi indirimlerinin, Kredi Garanti Fonu (KGF) desteğinin farkında. Kalkınma Bakanı Lütfü Elvan, 15 Temmuz sonrasında büyüme ve istihdam artışının siyasi bir tercih olarak öne çıkarıldığını söylüyor. Bu cümleden hareketle enflasyonla mücadele ve kamu açıkları konularındaki mücadelenin, ikinci planda kaldığı anlaşılıyor.

Muhalif bakışın hatırlatmaları da bir başka dille aynı yönde: “Evet, ekonomi büyüdü. Ama halkın gündelik yaşantısında söz konusu büyüme hissedilmiyor. KGF ve vergi indirimleri hanehalkının ve KOBİ’lerin tüketim/yatırım döngüsünü hızlandırdı. Buna karşın tüketim ve yatırımların bir kısmı ertelenmiş, bir kısmı da (özellikle tüketim) öne çekilmiş kararlardan oluşuyor. 2018’de bu destekler sürdürülmezse yapay büyüme yerini durgunluğa terk edebilir. Üstelik ihracat artışı ve bunun sanayi üretimine yansımasını ölçerken Avrupa ekonomilerindeki canlanmayı hesaba katmak gerekir. Sanayi üretiminde yükselen tempoya karşın birçok sektörde verimlilik artışı görülemiyor.” deniliyor.

Herkesin bir yönüyle doğruyu söylediği bir ortamda en iyisi rakamlara bakmak sanırım.

2017 Üçüncü Çeyrek (Q-3; Temmuz-Ağustos-Eylül)

Büyüme Oranı %11,1
Özel Tüketim %11,7
Kamu Tüketimi %2,8
Yatırım (Kamu+Özel) %12,4
İhracat %17,2
İthalat (-) %14,5

Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=24569 (Erişim Tarihi: 13.12.2017)

Özel tüketimin büyüme oranının da ötesinde gelişmesi iç tüketime dayalı büyümenin devam ettiğini gösteriyor. Özel tüketimin hanehalklarının harcamaları ile oluştuğu hesaba katıldığında, tüketimin içeriğinde hangi harcamaların ağırlık taşıdığına bakmakta yarar var. Büyümenin sürekliliği ve kaynakları konusunda fikir verebilecek önemli bilgiler orada saklı.

Hanehalkı nihai tüketim harcamaları, dayanıklılık türüne göre zincirlenmiş hacim endeksi ve değişim oranları (2009=100), III. Çeyrek: Temmuz-Eylül, 2017
Dayanıklı Mallar %31,1
Yarı Dayanıklı Mallar %9,7
Dayanıksız Mallar %10,7
Hizmetler %9,8

Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=24569 (Erişim Tarihi: 13.12.2017

Vergi indirimlerinin etkisini ve indimin ne denli doğru bir hamle olduğunu gösteren rakam, dayanıklı mallar tüketiminin büyümenin kat kat üstünde arttığını gösteren hanehalkı tüketiminde kendisini gösteriyor. %31’lik bir dayanıklı tüketim malı artış hızı, bugünkü tüketimi teşvik ettiği kadar gelecekteki tüketimi öne çekmeyi de mümkün kılmış.

Sanayide kapasite kullanım oranlarındaki artış, ihracat kadar iç tüketimin sürükleyici gücüyle artmış oluyor. Bu noktada vergi indirimleri uygulamasının sürdürülmesinden umulan yararın kısıtlı olacağını tartışmak gerekir. Maliye politikası, yönünü gündelik tüketimdeki vergi yükünün hafifletilmesine çevirebilir.

Büyümenin konjonktürel mi yoksa sürdürülebilir mi olduğu asıl soru olmalıydı.

2017’nin üçüncü çeyreğine ilişkin rakamların belki de en can alıcı yanı yatırımlarda müthiş bir artış hızının yakalanmış olmasıdır. Gelecek dönemlere ilişkin ipuçları veren alt başlık ise özellikle makine ve teçhizat yatırımlarında genel büyümeyi %30 oranında aşabilen bir ivmenin yakalanmış olması.

Gayrisafi sabit sermaye oluşumu, zincirlenmiş hacim endeksi ve değişim oranları (2009=100), III. Çeyrek: Temmuz-Eylül, 2017 (Yatırımlar)
İnşaat %12
Makine ve Teçhizat %15,3
Diğer aktifler %1,1
Mali Olmayan Aktifler %12,4

Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=24569 (Erişim Tarihi: 13.12.2017)

Makine ve teçhizat yatırımlarının %15 oranında artması KGF desteğinin firmalar üzerinde etkili olabildiğini gösteriyor olabilir. Zira özellikle KOBİ’ler ihracat pazarlarındaki olumlu gelişmeden çok finansal sorunlar nedeniyle sabit sermayelerini geliştiremiyorlardı. İnşaattaki gelişim oranının abartıdan uzak olması tercih edilmeli. Aksi halde, üretilen konut ve işyeri sayısı ihtiyacın ötesinde arttığında, bir balon oluşması önlenemiyor.

Büyümenin devamlılığına ilişkin öngörüler geliştirirken sektörler itibariyle değerlendirme yapmak gerekiyor.

2017’nin üçüncü çeyreğinde sanayi sektörünün imalat sanayi alt başlığında ve hizmet sektöründeki gelişim, gerçekten çarpıcı. İlginç olan ise eleştirilerin hedefindeki finans sektöründeki küçülme… Benzer şekilde tarım sektörünün büyümeden yeterince pay alamadığı görülüyor. Tarım ürünlerinin fiyatlar üzerindeki baskısı düşünüldüğünde sektöre ilişkin yapısal desteklerin dikkate alınma zamanı geldi de geçiyor demektir.

Sektörlere Göre Büyüme Oranları

Tarım %2,8
Sanayi

 -İmalat Sanayi : %15,2

%14,8

 

İnşaat %18,7
Hizmetler %20,7
Bilgi ve İletişim %15,5
Finans ve sigorta %-5,8
Gayrimenkul %1,5

Kaynak: http://www.tuik.gov.tr/HbGetirHTML.do?id=24569 (Erişim Tarihi: 13.12.2017)

İmalat sanayi ile büyüme arasındaki korelasyon, yeni seri milli gelir hesabında eskisine oranla daha düşük seviyede. Yine de imalat sanayindeki gelişmenin büyümeye olduğu kadar işsizlikle mücadeleye de daha fazla katkı vermesi umulurdu. Türkiye ekonomisinin istihdam yükünü taşıma konusunda başarılı görünmemesinin nedeni, işgücüne katılım oranında eskisine göre çok hızlı bir artış yaşanması. Çalışmak isteyenlerin sayısındaki artış oranı hızlandıkça işgücüne ilişkin sorunların çözümü çetrefilleşiyor.

İmalat sanayinde yığınları istihdam eden verimlilik sorunu henüz mevcudiyetini koruyor. Ama özellikle ihracata dönük sahada yeterince olmasa da verimlilik artıyor. Sanayinin istihdam kabiliyeti mavi yakadan beyaz yakalıya kayıyor. Bu bakımdan işsizlikle mücadelede yeni işletmelerin, şahıs işletmelerinin, kadın girişimcilerin, genç start-up’ların desteklenmesi artık bir iyi niyet beyanı olmaktan çıkmak durumundadır.

Kaynak: https://www.dunya.com/kose-yazisi/buyumenin-verimlilik-destegi-ne-durumda/394239

2017’deki sıçrama 2018 rakamlarında beklentiyi düşürmeli

Geçtiğimiz yılın üçüncü çeyreği 0,8’lik bir küçülme ile sonuçlanmıştı. 2016’nın son çeyreğinde büyüme oranı negatif olarak gerçekleşseydi Türkiye ekonomisinin teknik olarak resesyona girdiği söylenebilecekti. Türkiye çabuk toparlandı. 2017’de rekor rakamların oluşmasında 2016’nın baz etkisi de etkili oldu. Baz etkisi ayrıştırıldığında dahi Türkiye ekonomisinin, potansiyel büyüme oranı olan %4,5’ların üzerinde büyüdüğü anlaşılıyor.

2018’deki sınav ise 2017’nin baz etkisi olacak. 2017’ye göre pozitif algıyı sürdürecek büyümeyi yakalamak için yine potansiyel büyümeyi aşan iktisadi aktiviteyi sağlamak kolay değil. Kolay olmamasının nedeni enflasyonla mücadele.

2018’in ilk aylarında kendisini zaten hissettirmeyecek enflasyon oranlarının devamı için para politikası ile eşgüdümlü bir maliye politikasına ihtiyaç duyulacak. Petrol fiyatları, döviz kurları gibi fiyat istikrarını etkileyen unsurlar da cabası. Büyüme bağlamında kamu maliyesinin desteklerinin azalacağı bir tüketim kalıbından 2017 ile rekabet edebilecek bir oranı temin etmek güç olduğu kadar gereksiz de sayılabilir.

Ekonomi yönetimi 2018 yılında enflasyonla mücadele, kamu dengesi gibi nedenlerle daha düşük bir talep seviyesini hedeflemeli. Vananın 2018 yılının son çeyreğine kadar kontrollü tutulması, seçime giderken yapılabilecek hamleleri daha mümkün kılabilir.

İstatistiklerde sorun mu var?

Büyüme oranı rekor seviyesinde gelince TÜİK’in yeni hesaplama yöntemine ilişkin eleştiriler yeniden gündeme geldi. Eleştirilerin içinde çözüm içeren biri de yeni rakamlarla birlikte eski serinin de yayınlanmaya devam etmesiydi. Bu yaklaşım şüpheleri ortadan kaldırabilecek ve profesyonel olmayan okurları da tatmin edecek bir çözüm olabilir.

Öngörülerin boyu önyargıları aşmaya başladı

İstatistik verilerin tutarsızlığı ile ilgili eleştiriler teknik veriler içerdiğinde sorun yok. Üçüncü çeyrekle ilgili öngörüler geriye doğru değerlendirildiğinde görülüyor ki çift haneyi öngörebilmek mümkün olmasa da çoğu iktisatçı-yazarın doğru tahmin modeline itibar etme eğilimi artmış.

Yıl geneli için %6’lardan başlayıp yukarıya doğru artan tahminlerin halen %8’lere kadar gerçekleşme olasılığı bulunduğunu not edelim. 2018’de iktisadi değişkenler üzerinde her zamankinden daha fazla jeopolitik faktörlerin etkili olabileceği anlaşılıyor. Tahminlerde temkinlilik ağır basmalı.