Hayır İşlerinden Sosyal Sorumluluğa

Her yıl Ramazan ayında hayır işleri toplumun gündemine geliyor. Bu defa Deniz Feneri Derneği ile ilgili tartışmalar, konunun boyutunu biraz daha kurumsal hale getirdi. Bu vesileyle bağışçıların ve hayırseverlerin bağışlarını kabul eden dernek ve vakıfların, şeffaflık, hesap verilebilirlik, kamuoyunu aydınlatma işlevleri sorgulanmaya başlandı.

Bireysel bağışçı ile kurumsal bağışçının motifleri birbirinden farklı…

tusev_logoTürkiye Üçüncü Sektör Vakfı (TÜSEV) tarafından yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de bireysel bağışçılar, daha çok dini motiflerle hareket ediyor; dernek, vakıf aracılığını kullanmaktansa, ihtiyaç sahibi ile doğrudan iletişim kurmak istiyor. Oysa dernek ve vakıfların kurumsal kapasitesi (insan kaynakları ve bütçe yeterliliği) yeterli olsa, kültürümüzün içinde var olan “sağ elin verdiğinden sol elin haberdar olmaması”nı sağlamak, biraz daha mümkün hale gelecek.

Firmalar ise, hayırseverlik çizgisinden kurumsal sosyal sorumluluğa doğru bir eksene kayıyor; dünya ölçeğinde uygulanan uluslararası standartlara uyum konusunda çalışmalar yapıyorlar. Şirketler bu alanda yaptıkları harcamalara biraz “Sosyal Riski Azaltma Projesi” biraz da “ halkla ilişkiler” faaliyeti olarak bakıyorlar. Bir çok firmanın bugünkü algısı, daha çok ikincisinden yana. Şirket sahipleri ise şahsi servetlerinden yaptıkları katkıları, firmalarından ayrı olarak farklı projelere yönlendirebiliyorlar.

yardimlasmaFirma itibarının yönetimi bakımından, yerel otoritelerle, yerel halkla iletişim son derece önemli. Finansal sağlamlık, insan kaynaklarındaki kalite, işgören devir hızının düşük olması gibi faktörlerin yanı sıra, yerel düzeyde sağlanan bilinirlik, güvenilirlik için yapılan çalışmalar da halkla ilişkileri biçimlendirmenin uygun bir yolu.

Bugün kurumsal sosyal sorumluluk faaliyetleri, kendi camiasını, kendi uzman vakıf, dernek yöneticisini oluşturdu. Dernek ve vakıflarla ilgili mevzuat liberalleşti, vergisel teşvikler artırıldı; özellikle eğitim ve spor alanındaki bağışçıların sayısı arttı.

Futbol, bilinilirlikte ilk sırada…

Bireysel bağışçılar için en uygun mecra ise hala eğitim. Kurumsal bağışçıların favori alanında eğitimin yanı sıra spor da var. Spor alanındaki sponsorluklar arasında şüphesiz futbol, firmalar açısından en verimli alan. Futbola ilişkin katkıların her zaman doğrudan tam sponsorluk şeklinde bütçelenmesi gerekmiyor. Futbol Federasyonu’nun, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü’nün ve Maliye Bakanlığı’nın yaptığı ortak çalışmalarla bu konu formüle edildi. Vergi indirimleri konusunda, bürokratik işlemler minimum seviyeye çekildi.  Vergi avantajlarına erişim kolaylaştırıldı.

Kurumsal Sosyal Sorumluluk, nakit sıkışıklığının bulunduğu bugünkü şartlarda şirket yönetimleri bakımından ilk bakışta cazip görünmeyebilir. Ama, tıpkı reklam harcamalarında olduğu gibi, kampanyaların sınırlandığı kriz şartlarında yapılan çalışmaların bilinirliği ve başarısı da artabilir. 

Tümüyle nakit çıkışı gerektirmeyen ürüne eklentili kampanyalar, çalışanların hayır kurumları yararına yapacağı çalışmaların teşviki, trafik ve sağlık gibi alanlarda yapılacak düşük bütçeli davranış değişikliği kampanyaları, meslek odaları dışında hak savunuculuğu konusunda çalışan işadamı örgütlerine verilen katkılar, alternatif olarak değerlendirilmeli.

Hayır İşlerinden Sosyal Sorumluluğa” hakkında bir yorum

  1. İnsanlar ramazan ayında yardımlarını ellerinden geldiğince yapmaya çalışıyor en azından kendileri eniyi bildikleri ihtiyaç sahiplerine verebiliyorlar.Ama insanlara bu kuruluşların güven vermemesi yani yaptığınız yardım gerçekten ihtaç sahiplerinemi gidiyor yoksa o kurumun uygun gördüğü yandaşlarınamı.

Yorumlar kapalı.