Gelir Dağılımında Son Durum…

2012 yılının Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması hafta başında yayınlandı. Gelir dağılımı rakamları her yayınlandığında bahsettiğimiz üzere bu konuda iki oran ve/veya katsayı çok önemli: Gini katsayısı ve P80/P20 denilen oran. Gini katsayısı ekonominin borsa endeksiyle ölçüldüğü bugünün dünyasında keyifleri kaçırabilen bir katsayı oluyor Türkiye için. Çünkü yıllardır kademe kademe iyileşme görülse de Türkiye’deki gelir dağılımında problem olduğu belli. Son araştırmaya göre yine bir önceki yıla göre 0,002 puanlık bir iyileşme görülüyor. Fakat yine de OECD üyesi ülkeler arasındaki sıralamada sondan üçüncüyüz. Nüfusun en çok gelir elde eden %20’si ile en az gelir elde eden%20’si arasında 8 katlık fark korunuyor. Çok düşük düzeyde olsa bile gelir grupları arasında alt kısımdan ortaya doğru bir güçlenme görünüyor.
Bölgesel farklılıkların durumu…

Son dönemde mali federalizm, yerel özerklik şartları gibi konular açılım sürecinin ekonomik ayağı olarak daha da tartışılmaya değer  hale geldi. Bir çok yeni büyükşehir belediyesinin kurulacak olması bir başka başlık. Dolayısıyla bölgesel gelir farklılıklarının giderilmesi için eşitsizliğin boyutlarını hatırlamakta yarar var.
İstatistiki bölge sınıflandırması iller itibariyle değil. İstanbul, İzmir, Ankara gibi büyük iller başlı başına bölge olarak kabul edilmiş. Buna karşın diğer iller bazen iki, bazen beşerli gruplar halinde değerlendirilmiş. Bu haliyle toplam 26 bölgeye ayrılan Türkiye coğrafyasında bölgesel kişi başına katma değer farklılıkları, %20’lik nüfus gruplarına göre hesaplanan kadar eşitsizlik barındırmıyor. Son hesaplanan yıl olan 2010 itibariyle kişi başına gayri safi katma değer Türkiye ortalaması 13.406TL iken, İstanbul’da 20.149TL’lik bir kişi başına gayri safi katma değer oluşumu mevcut görünüyor. Demek ki, gelirin bölgelere dağılımı, nüfus gruplarına dağılımından daha eşitcil. Ezberlerin aksine. Bu noktada, iki istatistiğin doğrudan karşılaştırılabilir olup-olmadığını ayrıca tartışmak gerekebilir.
Bölgesel gelir farklılıkları konusunda vergi istatistikleri, banka mevduat ve kredileri, tahsili geciken alacaklar gibi düzenli yayınlanan başka verilerde daha keskin farkları görmek mümkün oluyor. Bu sebeple bölgesel farklılık konusunu daha derinlikli birkaç boyutta incelemek gerekebilir.
Mali federalizm her zaman avantaj mı?

Bu koşullar altında özerklik, mali federalleşmeyle koşut olarak ele alındığında kısa vadede dezavantajlı  bazı bölgelerin daha da aleyhine sonuçlar meydana getirebilir. Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması ile herhangi bir diğer kişi başına göstergeyi bölgeler itibariyle karşılaştırmaya çalışırsanız kamu kesiminin geliri yeniden dağıtan elini görebileceksiniz. Verilerin sağlığı ve karşılaştırılabilirliğindeki sorunlar rezerv olarak tutulsa bile, bu bölgeler yatırım ihtiyacını özkaynaklarıyla karşılamakta zorluk çekeceklerdir. Zaman içerisinde siyasi değişimlere yol açabilecek bu ekonomik yapının iyiden iyiye irdelenmesi gerekiyor. Bölgesel Kalkınma Ajansları’nın, illerdeki yerel yöneticilerin, bölgedeki iktisadi aktiviteyi artırmanın yollarını arama konusunda en az Ankara kadar çalışkan olmaları şart.