Geçtiğimiz hafta bu cümleyle özetlenebilirdi: ‘Faiz artışı kurdan çok fiyat istikrarını hedefliyor’. Yıllık enflasyon %7,5-% 8 seviyesini yakaladığına göre gündemin birinci sırasını işgal etmesi gerekiyor. Dövizdeki hareketlilik bu seviyenin korunacağını ima ettiğine göre artık bazı tespitleri seslendirmek yanlış olmayacak.
Özel sektör çok önceden pozisyon almaya başlamış…
Finansal kesim dışındaki sektörlerin döviz kompozisyonu Çarşamba günü yayınlandı. Özel sektör bugünlerde sık başvurulan bir söylemin aksine döviz açıklarını kapatma konusunda 17 Aralık öncesine uzanan bir görüntü veriyor. Reel kesimin kriz öncesi öngörüsü yüksektir. Özellikle büyük sermayenin iç pazara ilişkin tahminlerinde temkinli davranması normaldi. İthalat üzerinde etkili bir büyük firma profiline karşı, ihraç pazarlarında KOBİ ağırlıklı bir model çiziyoruz. Büyükler ligi iç piyasada talep daralması kokusunu alınca döviz pozisyonunu kapatmakta gecikmemiş.
Dövizin sağladığı rekabet en üst düzeyde ama geçici…
Kurun reel kesime sağladığı rekabet gücü 2006’daki seviyeyi gördü. Reel Kur’un geldiği seviye TL’yi son beş yılda görmediği biçimde avantajlı kılabilir. Sorun şu ki, avantaj kalıcı olmayabilir. Türkiye’de enflasyon arttıkça kurun sağladığı rekabet katkısı azalmış olacaktır. Reel Kur hesabında dış ticaret yapılan ülkelerle Türkiye enflasyonu arasındaki fark dikkate alınıyor. Reel Kur’u aynı seviyede tutmak için Türkiye’de enflasyon arttıkça kurdaki değerlenme ihtiyacı kuvvetleniyor. Kur da enflasyonu tırmandırmaya devam ediyor. Velhasıl ne kur, ne de faiz, ekonominin asıl sorunlarını kalıcı değil geçici olarak çözebilirler. Hatta ancak ertelemeye ehil olabilirler.
Enflasyonda çift haneye dönüşü engellemek için…
2014’ün enflasyon hedefi daha Ocak ayında revize edildi. Yeni hedef %6,6 olunca şu anki %7,5 (düzeltilmiş haliyle 8’e daha yakın) oranından geriye bir esnemenin öngörülmesi mümkün olabilmeliydi. Enflasyonda aylık abartılardan veya iyimserlikten kaçınmak için dikkatle izlenmesi gereken göstergeler belli: Gıda ve enerji fiyatları. Dövizin gıda ve ulaştırma sektörüne etkisi gecikmedi. Enerjideki geçişin yerel seçimin ertesine sarkması daha beklenir bir tercih olacak. Ocak enflasyonundaki sıçramanın tekrarı büyük olasılıkla yaz aylarındaki fiyat düşüşleri ile aynı periyotta dengelenmek istenecektir. İmalat sanayi ve tüketici tercihleri daha düşük bir enerji kullanımını mümkün kılacaktır. Sonuçta fiyatlar genel düzeyinde sürekli bir artışın mı? yoksa bir sıçramanın mı? görüleceği sorusunun cevabını ekonomi yönetimi verecek.
Finansal istikrarsızlık fiyat istikrarını yuttu…
Sermaye girişinde etkili olan faktörler arasında elbette geri ödeme sorunundan uzak bir finansal iklime sahip olmak ilk sırada. Bunun ölçüsü de cari açık. Son bir-iki yıldır özel sektörün döviz borçları da bir yeni ölçü olarak gündeme gelmeye başladı. İki konuda da eğilimin Türkiye ekonomisi lehine –zorunlu olarak da olsa- geliştiği bir sürece girildi. Düşük büyüme, enflasyon ve işsizlikle mücadele ile kayıplar pahasına net ihracat artışında radikal çıkışlar görülebilir.