Açılımla ilgili konular tartışılırken konunun ekonomik boyutunu da gözden kaçırmamak gerekir. Bunu yaparken, demokrasinin gelişimi ile piyasa ekonomisinin yerleşikliği arasında bilinen bağlantıları tekrarlamaya gerek var mı, bilmiyorum. Ama açılımın dolaylı da olsa bir “gelir dağılımı” meselesi olduğu ortada.
Mesela, fırsat eşitliğinden söz edilecekse, Türkiye’nin tümü için durumun ne olduğunun doğru tespiti birincil husus olmalı. Türkiye genelindeki ekonomik eşitsizliklerin saptanması ve daha sonra tüm bölgesel eşitsizliklerin üzerine, bölgenin kendine özgü enstrümanlarını kullanarak gidilmesi sağlanmalıydı.
Türkiye, gelir adaletsizliği bakımından tüm ideolojik sınırlamaların ötesinde kötü durumda. Özellikle orta sınıf gibi demokrasinin sigortası kabul edilen nüfus grubunun ulusal gelirden aldığı pay, son derece yetersiz. Sadece seçmen tercihleri bakımından değil, gelir dağılımının alt dilimlerinde bulunan nüfus gruplarının başta eğitim olmak üzere diğer alanlarda da “fırsat eşitliği” sorunlarıyla yüz yüze gelmesi, bu grupların taleplerini radikalleştirebiliyor.
Kaynak: TÜİK
Açılım taleplerinin bir başka ekonomik dayanağı da “gelir türlerine göre” eşitsizliğin boyutları. Özellikle transfer gelirlerinin milli gelirin neredeyse dörtte birini oluşturması, dünya ölçeğinde düşündürücü ve tepki doğurabilecek bir oran. Sosyolojik olarak toplumun önemli kesiminde, düzeni ters yüz etme(!) ve merkez kaç etkilere açık olma tercihlerini meşrulaştırmaya açık göstergeler bunlar.
Kaynak: TÜİK
Bugüne dek gelir dağılımdaki eşitsizlikten dem vuranların genellikle belirli ideolojik çerçeveden baktıkları düşünülebilir. Oysa bugün, ülkelerarası ve milli gelirden alınan paylar itibariyle adaletsiz dağılım, piyasa ekonomisini ve demokrasiyi tehdit eden unsurları barındırıyor.
Bu denli yanlış bir gelir dağılımı politikası, aslında müteşebbis kültürünü, girişimcinin iş yapma kabiliyetini de azaltıyor. Yani dolaylı olarak istihdam politikasına da darbe vuruyor.
Kaynak: TÜİK
Demokrasilerin gelişimi için kritik önemi haiz sağlık, kültür ve eğitim hizmetlerine harcanan ortalama tutarların ne denli düşük oranda olduğu yukarıdaki tabloda tüm açıklığı ile görünüyor. Öyleyse bölgesel eşitsizliklere dikkat çekmeden önce, ülke genelinde karşı karşıya olduğumuz ekonomik tablo içerisinde, “yaşam tarzımızı” tehdit eden unsurların varlığını görmek gerekiyor.
Düşününüz ki, ülke genelinde eğitim hizmetlerine ayrılan hane geliri, gıda harcamalarının %10’u, kira giderinin on beşte biri olsun. Keza, sağlığa ayrılan pay, aile bütçesi içerisinde alkollü içecek, sigara ve tütüne ayrılan payın yarısını oluştursun…
Bölgesel konulara gelindiğinde, ulusal tablonun doğal bir sonucu olarak, eşitsizliğin boyutları göçlere neden oluyor. Tarım kesiminin fakirleşmesi ile birlikte, kentsel işsizliğin boyutları artıyor. Gençlerin hayata bakışı da işsizlik ve gelecekten endişe duyma üzerine kurulu radikalleşme çabaları ile örtüşüyor.
Açılım nasıl olmalıydı?
Demokratik açılım adı verilen projenin, ilk olarak, ekonominin demokrasiyi yaşatacak dinamiklere sahip olduğunun kabulüyle işe başlaması gerekirdi. Demokratik açılımın gerçek başarısı, tüm yurttaşların demokratik hak ve özgürlüklerini yaşayabilecek iktisadi temyiz kudretine kavuşmasıyla gerçekleşebilir.
Tüm bu şartlara rağmen bölgesel gelişme konularında son yıllarda sağlanan ivmeyi de yabana atmamak gerekir. Öncelikle, kalkınma ajanslarının kurulması ve etkisi; belki önümüzdeki yıllarda daha net anlaşılabilecek teşvik yasasının bölgesel gelişmeye çok olumlu katkılarda bulunabileceğini düşünüyorum.
Demokrasinin ayrılmaz parçalarından olan eğitim, sağlık ve kültür alanlarında yapılacak kamu ve özel kesim yatırımlarının, gelir adaletsizliğini, hem genel hem de bölgesel anlamda giderebileceğini umut ediyorum.
Bölgesel gelişmenin milli gelirin bir türevi olarak sağlanabileceği; istihdam, kredi, uluslararası projeler gibi alanlarda yararlanılacak ek imkânlarla güçleneceğini düşünüyorum.
Bölgesel gelişme farklılıklarının giderilmesinde, finansman olanaklarının kritik önemini vurgulamak gerekir. Mevduat ve kredi verilerinin sınıflandırılmasında bazı bölgelerin finansman olanaklarından ihmal edilemeyecek seviyede yoksun olduklarını görebiliyoruz.
KREDİLERİN BÖLGELERE GÖRE PAY SIRALAMASI* (%) PAY İTİBARİYLE
Kaynak: Türkiye Bankalar Birliği – *2008 yılı verileri.
Bu noktadan sonra, Türkiye’nin Ortadoğu’ya doğru genişleyen etki alanının, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne, Orta Anadolu Bölgesi’nin ise hem Ortadoğu hem de Batı’ya sağlayacağı tedarik desteği ile gelişebileceğini kurgulamak gerekir. Benzer bölgesel eşitsizliklerden muzdarip olan Doğu Karadeniz illerinin gelişmesi de tıpkı diğerleri gibi, ancak Türkiye’nin dış pazarlara eklemlenmesi ile sağlanabilir. Unutulmamalıdır ki Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu’sundaki komşuları, gelişmişlik düzeyi ve yaşam tarzı olarak Türkiye’den ithalat yapma kapasitesine sahip ülkelerdir.
Milli gelirin bölüşüm rakamları, hane halklarının harcama türlerine göre değerlendirilmesi, finansman olanakları gibi örnekler, Türkiye’de demokrasinin gelişmesinin, demokrasinin iktisadi yaşama olan duyarlılığının kavranması ile mümkün olabileceğini gösteriyor.
Türkiye’nin, her bölgesinde yaşayan vatandaşları için yeniyetme bir delikanlı gibi aniden sesi kalınlaşan, kolunu bacağını kontrol edemeyen değil, zamana yayılmış, dengeli büyüyen ve geliri adaletli dağıtan, sürdürülebilir bir yaşam tarzını var eden bir ekonomiye her şeyden çok ihtiyacı var.