Krize dair çözüm önerilerini değerlendirirken, Albert Einstein’a ait bir söz sıklıkla aklıma geliyor: “Problemler, onları ortaya çıkaran düşünce seviyesiyle çözülmez.” Ülkelere derecelendirme notu veren kuruluşlar, hükümetler, merkez bankaları, yatırım bankaları, mevduat toplayıp, kredi veren binlerce banka, yatırımcı ve bir kısım tüketici el ele verip gelişine göz yumdukları krizle ilgili çözüm önerileri üretiyorlar. Bir kısmının doğruluk payı da oldukça yüksek. Doğru olmalarının nedeni de, krizin nasıl ortaya çıktığını birinci elden takip etmiş olmaları. Fakat Einstein uzun vadede haklı çıkacak da olsa, kısa vadede başlıktaki sözün sahibi Kaşgarlı Mahmut’a hak vermek gerekir.
Acilen çözülmesi gereken sorunun “likidite sorunu” olduğu ortada. Merkez bankaları ve uluslararası mali kuruluşlar piyasalara para pompalamak zorunda. Kaşgarlı Mahmut buraya kadar haklı. Likidite sorunu ancak likidite vererek çözülebilir. Para muslukları açılıp, bankaların, sırasıyla, üretici ve tüketicinin acil ödeme problemlerinin aşılması istenecek. Bu uygulama, büyük olasılıkla emtia fiyatlarındaki düşüşü frenleyip, bir miktar enflasyona bile neden olabilecek. Yine de bu sorunda öncelik, olası enflasyonla mücadele olmayacaktır.
Ülke düzeyinde sanayicinin, esnafın, tüketicinin sicil affı, kredi kartı borçları, kredi borçlarının ertelenmesi, yeni krediler açılması, vergi indirimleri, yeni kamu harcamaları gibi tedbirlerin uygulanmasını istemesi de doğal karşılanmalı. Bu türden uygulamaların gerçekten yaraya merhem olabilmesi içinse popülizm hatasına düşmemek gerekli. Sorunları çözeceğim derken, bir kez daha kötü işletmeciliğe, irrasyonel tüketime, “şapkadan tavşan çıkaran” finansçılığa çanak tutulmamalı. Krizden kaynaklanan sorunlarla operasyonel zararlar birbirinden ayrı tutulmalı.
Peki, uluslararası ekonomik sistemin iflası olarak nitelendirebileceğimiz bu krizin bir daha tekrarlanmaması için “krizi ortaya çıkaran düşünce seviyesi”ni terk etmek adına neler yapmalı?
Sorunun kökeninde fiyat-değer uyuşmazlığı olduğuna göre, mal ve hizmetlerin yanlış fiyatlanmasına sebep olan finansal genişlemenin kontrol altına alınması gerekir. Üretilen iktisadi değerlerin göreli fiyat seviyesinin artmasıyla oluşan aşırı değerlenme, firma değerlerinin, banka, sigorta ve diğer mali kuruluşların bilançolarının da şişmesine yol açmış, hisse değerleri de doğal olarak bu silsileye uygun bir gelişme göstermiştir. Reel karşılığı olmayan bu genleşme, tüketicinin fiyat düzeyi ile aynı oranda artmayan geliriyle, üretilen mal ve hizmet miktarının yeteri kadarına alım gücü ile cevap verememesi ile sona ermiştir. Tüketici ödeyemez duruma düştükçe, zincirleme olarak ödeyemezlik sorunu, firmalara, bankalara, bankalardan da, tekrar firmalara ve tüketiciye yansımıştır. Problem, söylendiği gibi mortgage kredileri yüzünden değil, mortgage kredileri vesilesiyle ortaya çıkmıştır.
Bu zincirin bir yerlerde kırılmasını sağlayacak sistemi kurmak, mali sistemi erken uyarı mekanizmaları ile donatmak, piyasayı regüle etmek, başta kamu kesiminin sorumluluğudur.
Zamanlama itibariyle, likidite sorunlarının çözümü için, 2009 yılının Kasım ayını, uluslararası ödeme sisteminin kalıcı çözümlere kavuşması içinse, 2010 yılını beklemek yanlış bir tahmin sayılmamalıdır.