Dengeli Bir Ekonominin Tarifi Değişiyor

Avrupa’daki borç sorununun yayılma riski Euro’yu derinden sarsıyor. İhracat pazarımızın ilk sırasında yer alan Euro Bölgesi’nin ekonomik durumu Türkiye için çok önemli. İlk olarak bu bölgenin para birimindeki değer kaybı, zaten yeterince değer kazanan TL’nin değerini artırıp, ihracatı baltalıyor. İkincisi, doların değer kazanmasına yol açarak, hammadde ithalatındaki zorunlu harcamanın TL cinsinden değerini artırıyor.

Türkiye’nin ihracat para birimi öncelikle Euro, ithalatta ise Dolar’ın önemli bir ağırlığı var. Dolayısıyla, Türkiye için olabilecek en kötü kur kompozisyonu, Euro’nun değer kaybedip, Dolar’ın değer kazanması olgusunun aynı anda gerçekleşmesidir. Dolar’ın devlet borçlarının kompozisyonundaki ağırlığını ve değer kazanmasının milli gelirin döviz cinsinden hesabındaki moral etkisini dikkate aldığımızda konu bambaşka bir nitelik kazanıyor.

Bu tablodan hareketle, Türkiye ekonomisinin yönetiminde bazı kritik anlayış değişikliklerinin değerlendirilmesi gereği ortaya çıkıyor. Belli ki bundan sonra, kamu maliyesinin durumu -özellikle borçlanma değerleri- dünya ekonomisi bakımından yeniden gözde bir değerlendirme aracı olacak.

Nasıl mı?

Ağırlıklı olarak büyüme odaklı ekonomist bakış, borçluluk, işsizlik, gelir dağılımı, uluslararası sermaye araçlarının vergilendirilmesi anlayışına doğru evrilebilecek. Türkiye’nin bu açıdan görünümü, borçluluk bakımından kritik değil gibi görünüyor. Buna karşın daha önce aktardığımız üzere, özel sektörün dış borçlanma imkanlarını kullanma eğiliminin giderek arttığı anlaşılıyor.

Özel sektör, kurlardaki seyre paralel olarak, özellikle sabit sermaye yatırımlarını döviz cinsinden dış borçlanma ile finanse etti. Büyüme döneminde sorun oluşturmayan bu borçlanma,  ihracatçı firmaları, bu yıldan itibaren zorlayabilir. Kamu maliyesindeki bozulmanın 2010 yılından itibaren telafi edilmeye başladığını gözlemleyince, dikkatlari özel sektörde yoğunlaştırmanın yararlı olacağı bir kez daha anlaşılıyor.

TÜRKİYE DIŞ BORÇ GÖSTERGELERİ (%) 2007 2008 2009 ULUSLARARASI REFERANS DEĞERİNE GÖRE BORÇLULUK DURUMU
Dış Borç/GSYİH 38 37 44 ORTA BORÇLU
Dış Borç/İhracat 232 210 265 ORTA BORÇLU
Dış borç Ödemesi/İhracat 45 40 57 ÇOK BORÇLU
Dış Borç Faiz Ödemesi/İhracat 10 9 10 AZ BORÇLU
Kısa Vadeli Dış Borç/Döviz Rezervleri 56 68 70 AZ BORÇLU

Kaynak: İş Bankası Analisti Alper Akalın’ın 5 Mayıs 2010 tarihli Referans Gazetesi’nde aktardığı bilgilerden özetlenerek aktarılmıştır.

Döviz rezervleri  ilgili bir sorun görünmediğine göre, yabancı sermaye girişi devam ettiği sürece bir atak yaşanması beklenmemeli. Sorun dönüp dolaşıp, kısa vadede kamu maliyesi ve ihracat ekseninde yoğunlaşacak. Orta ve uzun vadede ise,  Türkiye’nin işsizlik ve gelir dağılımı konusunda, bu sorunların piyasa ekonomisi bakımından da sorun oluşturduğunu anlaması gerekecek.

Kaynak:  Merkez Bankası kaynağından derleyen, Erişim tarihi: 06.05.2010

Küresel bir demokrasi ve küresel bir ekonomi iddiasının gerçekleşmesi için, büyüme, sürdürülebilir dış ticaret dengesi, özel sektörün finansal yapısı, kamu maliyesi, istihdam, gelir dağılımı şeklindeki ekonomik öncelik sıralaması tersten okunarak değişecek.

Ulusal para birimleri ile uluslararası rezerv para birimleri arasındaki ilişkilerin reel değerlere göre oluşması finansal mimari bakımından daha da önemli hale gelecek.

Emtia fiyatları, hammadde fiyatları, işçilik ücretleri ve vergilendirme farklılıkları uluslararası ekonomik karşılaştırmalarda rekabetçi yapının varlığı arayışında kavşak noktaları haline gelebilecek.

Bu arada özellikle kur politikası bakımından yaygın önyargılar gözden geçirilmeli. Döviz değerleri ile emtia fiyatları arasında med-cezirlere yol açan finansal yapının reorganize edilmesi için, son kale Euro da istikrar abidesi olmaktan çıktı. Türkiye döviz kurunun saptanmasında “dalgalanma” politikasına devam ederse, büyük olasılıkla bu işin sonu Türk Lirası’nın daha da değerlenmesi ile sonuçlanır. Bu kez aşırı değerlenen TL, eski ezberle kamuoyunu sevindirir ama üreticiyi mağdur eder. Dış borç servisini rahatlatabilecek kurdaki gevşemenin değerlendirilebileceği ve ucuz makine- teçhizat yatırımlarının tamamlanacağı 2010 yılının bitimi ile birlikte kurda rasyonel bir yolun tercih edilmesi gerekiyor.

Petrol, Altın, Bakır Fiyatları ve USD-Euro Paritesi 2000–2008

Yıllar Altın/Ons Petrol/Varil Bakır/Ton EURO-USD
2000 272,7 27,4 1.814 0,92
2001 276,5 23 1.578 0,90
2002 342,8 22,8 1.557 0,95
2003 417,3 27,7 1.780 1,13
2004 435,6 37,7 2.868 1,25
2005 513 50 3.684 1,25
2006 635,7 58,3 6.727 1,26
2007 826,5 64,2 7.126 1,37
2008 879,3 38,1 2.811 1,41

Kaynak: Mahfi Eğilmez, Makro Ekonomi, Remzi Kitabevi, 2009 Erişim tarihi: 06.05.2010

Dış ticaret açığının daha da büyümemesi ve bir risk olarak algılanmaması için kurdaki seviyenin “kur bizi ilgilendirmiyor” ilgi seviyesinden çıkarılması gerekir. Onun yerine faiz düzeyinin piyasa aktörlerinin yönlendirmesi ile şekillendirilmesine devam edilmesi, en azından bu dönem için daha uygun bir yöntem gibi görünüyor. Faiz konusunda aktif olan Merkez Bankası’nın, kur konusundaki ilgisi, en azından ithalatının artışı ile fiyat artışlarına sebep olacak mal ve hizmetlerin enflasyona etkisi bakımından önem taşıyacaktır.

Sözün özü, kamu otoritesi ya dövizi ya da faizi etkilemek konusunda bir tercih yapmak zorunda.

Dengeli Bir Ekonominin Tarifi Değişiyor” hakkında 2 yorum

  1. evet işsizlik ve siyasi seçim atmosferi içinde hükümet ekonomik göstergelerde imf ile yolları ayırsada vatandaşın beklentileri cevap vermesi gerekir .hükümet düşük faiz yüksek kur ile ekonomik istikrarı ve yatırım ortamı yaratmış piyasaya güven vermiştir.hükümetin önümüzdeki süreçte aynı politikalra devam edecegi tahmin edilmektedir.eger vatandaş durum degerlendirmesi yapıp kend cebinde artan ve azalan neler var ona bakacaktır ve seçimlerdede buna göre karar verecektir.ben ekonomik poltiklar bazında hükümet başarılıdır.yanımızda yunanistan iflas etmiş ab üye olmasna ragmen biz ise kendi yagımızla yolumuza devam etmekteyiz.benim görüşüme göre bir ülkede faizler ne kadar düşük olursa o kadar iyidir.herşeyin hayılısı olsun .

  2. Uğur hocam merhaba. Bu yazınız için yaklaşık bir sayfaya yakın bir yorum hazırlamıştım ancak; hazırladığım yazıyı tekrar gözden geçirince sonuçta çok net olarak bir cümle tespit ettim. Cumhuriyetimizin kuruluşundan 1980 li yılların ortalarına dek ilköğretim okullarında kutlanan bir hafta ve belleklerimize yerleştirilen o meşhur söz ” YERLİ MALI YURDUN MALI, HERKES BUNU KULLANMALI”…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir