Denge Arayışı Devam Ediyor…

Hafta içi gelen dış ticaret ve enflasyon verileri Türkiye ekonomisinin yönü konusunda yeni dönemin ipuçlarına bir yenisini daha ekledi. İhracat %12,9 yavaşlarken, ithalat %3,4 oranında geriledi. Dış ticaretin kompozisyonunda da Avrupa ağırlıklı pazara dönüş yaşanıyor. Enflasyon %7 dolaylarında gerçekleşmeye devam ediyor. Eylül ayı enflasyonunun beklenenden düşük geldiğini görmemize rağmen fiyat artışlarının kontrolü bir süre daha gündemi meşgul edecek gibi.
TL değer yitirdikçe ithalatın gerilemesi alışılagelmiş bir gerçek. Büyüme oranı ile cari açık arasındaki bağ da bir başka Türkiye ekonomisi klasiği. Açık vermeden büyümeyen bir ekonomide döviz kuru tırmanırken ihracatın gerilemesi ise problemin zor bölümü. Euro bölgesindeki sorunlar devam ettikçe ihracat artışı sınırlı olacak. Çünkü Kuzey Afrika ve Ortadoğu’nun sorunları alternatif pazarların ihracat üzerindeki etkisini zayıflattı.
ABD’nin durumu Avrupa’yı etkiliyor…

Amerikan ekonomisindeki toparlanmanın FED dilindeki ölçüsü belli. İşsizliğin %6,5, enflasyonun %2’ler düzeyinde oluşması durumunda Amerikan Merkez Bankası ekonomiyi yeterli ölçüde genişlemiş buluyor. FED diğer dünya merkez bankalarının aksine işsizliği de bir referans değeri olarak kabul ediyor. Enflasyonla ilgili sorun ise bizdekinin tam tersi, fiyatlarda artışı arzuluyor olmaları. ABD’de fiyat artışları neredeyse sıfır düzeyinde ve ekonominin belirli bir ivmeye ulaşmadığı yönünde argüman olarak görülüyor.
Bu noktadan hareketle parasal genişlemenin yavaşlatılması ve nihayetinde likiditenin geri çekilmesi kararı konusunda zamana yayılmış bir program oluşuyor.
ABD ekonomisinin bazı sorunlu harcamaları karşılaması için ihtiyaç duyduğu borç tavanının karşılanamaması hükümet faaliyetlerinin askıya alınmasına neden oldu. Hükümetin ‘kapanması’ Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için pozitif bir gelişme. ABD ekonomisi istikrardan uzaklaştıkça FED’in faiz artırımı ve piyasadan nakit çekme işlemi de gecikiyor. Türkiye gibi pazarlardaki sıcak para tedavülüne devam ediyor.
Öte yandan, Amerikan ekonomisi dengeyi sağlamakta geciktikçe birincil ihracat pazarımız Avrupa piyasasında işler yoluna giremiyor. Finansal açıdan lehimizde, reel ekonomi bakımından aleyhte bir pozisyon alınmış oluyor.
Karşıtlıklar uzlaşmaya dönüştü…

Başta belirttiğim cari denge-büyüme karşıtlığı düşük oranlı büyümelerin maliyetinde artışlar olduğunu gösteriyor. Ekonomi, GSYİH’nin %6,5’u oranında bir cari açık %6 ve üzerinde büyümeleri finanse ederken bugün ancak %4 çizgisini taşıyabiliyor. Devalüe olmuş bir Türk Lirası ihracat artışında bir sıçramaya sebep olurken bugün ancak düşüş hızı azalan bir dışsatım mümkün hale geliyor. Gittikçe daralan bir banda sıkışan iktisadi değişkenlere alışmak gerekebilir.
Yeni yasama dönemi…

TBMM’nin yeni yasama döneminin açılışında Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ekonomi hakkında söyledikleri son derece dikkat çekiciydi. Altı çizilmesi gereken iki sorun da yeterince vurgulanmış oldu. İlki, tasarruf oranının yetersizliği, ikincisi, beşeri sermaye ve teknolojinin geliştirilmesi konusu. Geçtiğimiz yıllarda ‘orta gelir tuzağı’ konusundaki saptamayı hatırlatan yine Sayın Cumhurbaşkanı’ydı. Ekonomide teknik konuların devletin en üst düzeyinde dile getirilmesi alınması gereken tedbirler konusunda konsensüs sağlanması sürecini hızlandırabilir.