2012’nin üçüncü çeyreğindeki büyüme oranı hafta başında açıklandı: %1,6. Sanayi üretimindeki yavaşlama ile birlikte 2012 yılının tamamı için %2,9 civarında bir büyüme oranı sözkonusu olacaktır. Çünkü, son çeyreğin ilk ayında sanayi büyümesi negatif açıklandı. Kontrollü iniş politikasında ayarın kaçtığı iyiden iyiye belli oldu. Bundan sonrası için bir kaç ders çıkarmaktan başka yapacak bir şey yok.
2012 Yılı 3. Çeyrek (Tem./Ağu./Eyl) Büyüme Oranları (%)
Özel Kesim Tüketim Harcamaları
|
Özel Sektör Yatırım Harcamaları
|
Kamu Sektörü Yatırım Harcamaları
|
Kamu Tüketim Harcamaları
|
-0,5
|
-11,1
|
11,2
|
4,4
|
Son yıllarda, ekonomi politikasının özünde maliye politikasının konjonktür karşıtı olması yatıyor. İş hacmi, ekonomik büyüme, doğal seyrinden çıkıp beklenenden hızlı gerçekleştiğinde maliye politikası harcamaları azaltmaya başlıyor. Aksi halde, daralan bir ekonomik aktivitenin derdine derman olacak şekilde devlet harcamalarında artış görülüyor.
Birkaç aydır ısrarla üzerinde durduğum nokta şuydu: Kamu sektörünün ekonomik büyümeyi desteklemesi için harcamalarını artırma yolunu seçmesi yerine, vergi gelirlerinin artışından feragat etmesi daha uygun bir çözüm olabilirdi. Teknik olarak sebep olunacak harcama döngüsünün görece güçlü olma ihtimali değerlendirilebilirdi. 2012 yılının ilk üç çeyreğinde görüldüğü kadarıyla, özel kesimin harcamayıp (harcayamayıp) vergi olarak verdiğini, devlet harcamış.
Bütçede hedefler mali disiplinin devamından yana…
Büyüme rakamlarının açıklandığı gün bütçe görüşmeleri başlamıştı. Rakamlar bütçe görüşmelerindeki konuşmaların içeriğinde düzeltmeler yapılmasına neden oldu. Önce Maliye Bakanı Mehmet Şimşek konuşmasının büyüme öngörüsüne yer verdiği bölümünü revize etti, ardından Ali Babacan çeşitli mecralarda 2013 yılında ‘gaza basacağız’ beyanında bulundu.
Özellikle ekonominin tümünden sorumlu bakanın söylemindeki değişimin nedeni, büyüme beklentisindeki düzeltmenin piyasa üzerindeki moral bozucu etkisini kırmak olarak okunabilir. Nasıl gaza basılacağı konusunda ise bir parça kafa yormak yerinde olur. Bütçe rakamlarına bakılırsa, mali disiplinden taviz yok. Devlet, harcamalar yoluyla piyasayı desteklemeye devam edecek ama bunu vergi hasılatındaki beklentiyi de düşürmeden yapacak. Bu bakımdan yine kredi artışı argümanına sarılmak, para politikasından medet ummak gerekebilir. Peşi sıra gelen faiz indirimlerinin iş hayatına verdiği mesaj; 2013’ün ‘likidite bakımından rahat bir yıl olacağı’. ‘Likidite’ sözcüğünü kullanmamın bir nedeni de ‘akışkanlık’ terimi ile ‘harcama gücü’ ifadesi arasında fark bulunduğunu unutmamak için.
Bütçe hedeflerine geri dönersek; Bütçe sunuşunda, önümüzdeki yılların Maastrich kriterlerinden biri olan bütçe açığı sınırına sadık kalınacağı görülüyor. Bilindiği gibi, Maastrich Kriterleri, Euro Bölgesi’nin kamu ekonomisi için öngördüğü kurallardı, şu anda Kaf Dağı’nın ardındaki ‘temenniler manzumesi’ haline geldi.
Avrupa Birliği’ne üye veya üye olmak isteyen ülkelerde, bütçe açığının GSYİH’ya oranı (asgari %3) ve kamu borçlarının yine GSYİH’ya oranı (%60) konusundaki kuralların yanı sıra, enflasyon ve faiz haddi ile ilgili sınırlar da var. Fakat, büyüme yok. 1993’de yürürlüğe giren anlaşmanın toplumu unuttuğu için krize davetiye çıkardığı anlaşılıyor.
Cari transferler ve ÖTV…
2013 bütçesinde bu yıl dikkat çekip devam edeceği anlaşılan bir unsur ‘cari transferler’ olabilir. Sanırım zaman içinde bu kalemde bir genişleme hedefi öngörülüyor. Devletin hele de yetersiz gelişme yıllarında, sosyal yardımlar, sağlık, eğitim, gıda gibi kritik alanlarda kollayıcı olmayı sağlaması gerekiyor. ÖTV hasılatında öngörülen artış da dikkatimi çekti. 2013 bütçesinde vergi dışında mesela özelleştirme gibi gelirlerde önemli bir artış planlanmadığına göre, yeni bir borç taksitlendirmesi (SGK) veya ‘vergi güncellemesi’ düşünülüyor olabilir.