Kategori arşivi: Savaş Ekonomisi

Savaş ve Barış

Woody Allen’ın Tolstoy‘a ait Savaş ve Barış romanı üzerinden yaptığı hızlı okuma şakası herkesin malumudur: ‘Hızlı okuma kurslarına katıldım. Ardından Savaş ve Barış’ı okudum. Olay Rusya’da geçiyor’.   

Jeopolitik sorunların karmaşık hâle gelmesi popüler kültür mecralarını dahi yakın bir vadede ‘3.Dünya Savaşı‘nın başlayacağına ikna etmiş görünüyor.

Kanıksandıkça bayağılaşan ‘analizler’in ortak yanı tarihsel tecrübelerden yeterince yararlanmamaları olabilir. Yoksa, evet, ufukta bir savaş görünüyor olabilir. Daha doğrusu ‘bu denli biriken çelişki, çözümsüz kaldığı düşünülen gerilim ancak bir savaş yoluyla giderilebilir’ diye düşünmek yanlış olmayacaktır.

Fakat atlanmaması gereken bir konu daha var: Olası bir 3. Dünya Savaşı‘ndan sonra bir daha büyük bir savaşın yaşanamayabileceğini, uygarlığın biriktirdiği risk, çelişki ve silah stoğunun yeniden denge kurmaya değil kendini yok etmeye yetecek kadar aşırılık taşıdığını da hesaba katmak gerekir.

Tarih, savaşa son veren savaşlardan çok barışa son veren barışlarla doludur. 

Merkantilizm hatıratı

Ticaret savaşları ile başlayan gerginliğin savunma doktrinlerinde değişikliğe yol açması muhtemeldi. Belki de savunma politikalarındaki değişiklik ticaret savaşları ile birlikte kurgulanmıştı. ‘Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıktı?’  demek yerine merkantilist iktisat geleneğinin geçmişte yol açtığı sorunlara göz gezdirmekte yarar görülebilir.

Merkantilizm‘in bugünkü soruna özgülenerek yorumlanması halinde, ‘dış ticaret fazlası’ sağlamaya yönelik iktisat politikalarının başat ülke ekonomilerine yön vermesinin, ticaret yolunun Atlantik üzerinde yoğunlaşması ile başladığı hatırlanacaktır. Savaş ve Barış yazısına devam et

2018 Ekonomisinde Jeopolitik Ağır Basacak

Küresel ekonomide 2008 krizi sonrasındaki en iyi öngörüler 2018 ile ilgili… Gelişmiş ekonomiler için ortalama %2-3; gelişmekte olanlarda %4-5 civarında büyüme bekleniyor.

Türkiye ekonomisi, sıcak para rüzgârı bakımından 2017’de bu iyimser atmosferden yeterince yararlandı. Türkiye’ye en hızlı para girişi (2002 yılından bugüne) geçtiğimiz yıl yaşandı. Bir önceki yazıda ayrıntılarıyla değindiğimiz yerel ekonomik sorunları tekrar etmeye gerek yok. Sorun şu ki Türkiye ekonomisine yön veren değişkenlerin bir kısmı bölgesel sorunların tehdidi altında.

Jeopolitik, enerji maliyetleri başta olmak üzere döviz kurunu, sermaye girişini, özetle kaynak maliyetini doğrudan etkiliyor. Komşu ülkelerdeki hareketlilik bu bakımdan ekonomi politikasını yakından ilgilendiriyor. 2018’in İran’daki sokak hareketleriyle başlamış olması da bu tezin güçlü olduğunu gösteriyor. 2018 Ekonomisinde Jeopolitik Ağır Basacak yazısına devam et

NATO Zirvesi Sonrasında Artan Riskler

Gündelik ekonomik göstergeler ile biriken riskler arasındaki dengede ibre bugünlerde yine güncel olandan yana. Ancak Türkiye’nin güneyinde kaynayan kazanın açıktan açığa Türkiye aleyhine geliştiğini görmezden gelmek doğru olmasa gerek: NATO Zirvesi’nde ABD’nin talebi doğrultusunda NATO güçleri IŞİD karşısında kullanılacak. Uluslararası güçler IŞİD’den ele geçen bölgeleri eski sahiplerine yani Araplara verecek. Bu arada ABD tarafından IŞİD’e karşı YPG’yi kullanarak sürdürülecek mücadele için söz konusu terör örgütüne teslim edilecek silahların listesi Kongre’ye sunuldu.

Lojistiğinden siyasi karar mekanizmalarında sağlanan örtülü işbirliğine kadar tüm gelişmeler Türkiye’nin güneyinde ciddi bir harekât başlayacağını ve Kuzey Irak’taki sorunların daha fazla silahlandırılmış bir YPG tarafından çözülmek(!) istendiğini gösteriyor. Devamında Türkiye’de tutunmaya çalışan PKK güçlerinin de silah yardımından yararlanacağı aşikâr. Muhtemelen Türkiye’nin sınır güvenliğini tehdit eden bir YPG-PKK hareketi sonrasında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’taki YPG mevzilerine müdahale edeceği de tahmin ediliyor. İşin içine NATO da girdiğine göre BM ile birlikte bölgede yeni bir yapısal değişimin hedeflendiğini ayan beyan görüyoruz.

NATO’nun bu düzeydeki müdahalesini Balkanlar’daki dağı(tı)lma sürecinden anımsıyorum.

NATO Zirvesi Sonrasında Artan Riskler yazısına devam et

Halep Sonrası Yeni Savaş Düzeni

Savaş çığırtkanlığı yapmak işin kolayı. Buna karşın tarihsel referanslar Suriye’den etrafa yayılan kokunun sadece barut olmadığını da gösteriyor.

11 Eylül’den sonra Afganistan’la başlayan, II. Körfez Operasyonu ile devam eden “artı değer” ve jeopolitik kaynaklı savaşları bir kenara koyalım. Devletlerin daha planlı, bugüne göre daha organize, gerektiğinde haklı veya haksız Birleşmiş Milletler kararları ile de desteklediği  okunaklı harekatlar dönemi bir süredir rafa kalktı.

2008 Küresel Ekonomik Kriz’in müteakip, talebi destekleyecek bir yıkım-yapım sürecinin başlaması gerekiyordu. Tarihsel referans olarak bahsettiğim yine ekonomik aktiviteyi hızlandırmaya dayalı alışılmış kolaycı kabule uygun bir süreç yönetimi, Tunus, Mısır ve Libya için işledi. Doğrudan askeri harekat değilse de kamuoyunu başka yöntemlerle sivil toplum ve internet üzerinden yönlendirerek oluşan iktidar değişiklikleri kolayca dünya kamuoyuna kabul ettirilmiş oldu. İş Suriye’ye gelip dayanınca Orta Doğu coğrafyası söz konusu olduğundan ABD dışındaki büyük oyuncular devreye girdi. Bu defa petrol fiyatları önemli düşüşler göstermeye başladı ve artık Orta Doğu ABD için birincil önem seviyesini yitirmişti bile. ABD’nin bölgedeki politikasından beklediği tek yarar Rusya, İran ve hatta Çin’in enerjisini Suriye’ye yoğunlaştırarak güç kaybetmesini beklemek olabilir.

Halep Sonrası Yeni Savaş Düzeni yazısına devam et

“Hazır ol cenge, eğer ister isen sulhu salâh”

ziyaZiya Paşa’nın Latincedeki ünlü “si vispacem para bellum” yani “barış istiyorsan savaşa hazır ol” sözünü bir şiirinin içinde kullandığı veya bu sözden esinlendiği bilinir. Bugünün asimetrik savaşları için nasıl bir ekonomik hazırlık yapılmalı diye düşünürken aklıma geldi. Geçen yüzyılın topyekûn savaş atmosferi, ekonomiler bakımından savaşa hazırlığın da savaşa uyum maliyetinin de daha okunaklı olduğu bir döneme karşılık geliyordu.

“Hazır ol cenge, eğer ister isen sulhu salâh” yazısına devam et

İsrail’in Gücü veya Gücün İsrail’i…

İsrail’in Gazze’de yaptıkları ortada. Uluslararası devletler ailesinin konuya yaklaşımı da gayet net. Türkiye, Venezuela, Şili gibi bir kaç ülkeyi hariç tutarsak, İsrail’in, Gazze’deki operasyonu büyük oranda destek görüyor. On yıllardır benzer şekilde devam eden seyre bakılırsa, bu tutum pek değişeceğe de benzemiyor. İsrail’i bu denli güçlü kılan bir sürü siyasi, ideolojik, dini vs. motifin yanında Dünya’daki ekonomik yapının da bulunduğunu herkes biliyor.
 
Finansal globalleşme İsrail’in işine yaradı…
 
İstailoğulları’nın yakın tarih boyunca ekonomik aktivitelerin hangi türlerine daha yatkın olduğunu bilmeyenimiz yoktur. Sanayi kapitalizmi döneminde ticaret. Finans kapital evresinde, yani bugünün de içinde bulunduğu son dönemde, para ve ve sermaye piyasaları. Kentleşme ve sanayileşmenin uluslarası güç dağılımı bakımından özeti de bundan ibaret değil mi?
 

İsrail’in Gücü veya Gücün İsrail’i… yazısına devam et

“Darbeder” Cumhuriyet’ten Derbeder Demokrasiye İsrail’in Gölgesinde 27 Mayıs 1960

Türkiye’de İsrail’le ilgili sözel kültür geniştir. Sorsanız her önüne gelen İsrail’le ilgili bir düzine hikâye anlatabilir. Birbirinden bağımsız olarak anlatılan her usulsüz İsrail icraatının arkasında, doğruluk payı olduğu kadar, bu devletin dünyaya yaydığı “örtülü operasyonlar ülkesi” imajının da etkisi vardır.

Gündelik değerlendirmelerin yoğunluğu arasında İsrail’in nasıl bir devlet modeli olduğu yeterince vurgulanmıyor. Ekonomik ilişkileri, dünya ekonomisi içerisindeki rolü, bu rolün siyasetlerine etkisi yeterince değerlendirilmiyor.

Her şeyden önce İsrail’in agresif yönetim politikasının ardında, demokratik bir ülke olmaması yatıyor.

Düşünün ki, satın alınan bir toprak parçasında, sadece belirli bir dine etnik olarak mensup, askeri bir devlet var. Bu devletin şeklen siyasi partiler, serbest seçimler, genel oy gibi esaslara bağlı bir demokrasisinin var olması, gerçekten demokratik olduğunu gösterir mi? Gazze’ye yardım götüren geminin saldırıya uğraması 27 Mayıs’ın yıldönümüne yakın günlere denk gelince aklıma bu ve benzeri sorular geldi. “Darbeder” Cumhuriyet’ten Derbeder Demokrasiye İsrail’in Gölgesinde 27 Mayıs 1960 yazısına devam et

Bedelli askerlik veya n’olcak bu Yunanistan’ın hali?

Bedelli askerlik ile ilgili tartışmalar ile Yunanistan’ın içine düştüğü mali açmaz bir araya gelince, ister-istemez savunma bütçelerinin Yunanistan ekonomisi üzerindeki yükü konuşulmaya başlandı. Türkiye’de bu konunun ilgi görmesinin bir başka nedeni de; askerle ilgili görüş beyan edenler için yeni bir kaynağın gündeme gelmesiydi. Zira Türk insanının ilk siyasi konuşma egzersizleri-klişeleri arasında yer alan cümlelerin içinde, “şehrin en güzel yerleri askeriyenin” ya da “askerin sofrasında bir tek kuş sütü eksik” benzeri muhabbetler ayrı bir yer tutar. Benzer şekilde, “asker olmasa buraları çoktan beton yığınına dönerdi” yahut “sus oğlum paşa konuşuyor” dendiği zaman, teknik bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma imkânı veren bir konudur askerlik işleri Türkiye’de. Galiba Yunanistan’da da öyle… Bedelli askerlik veya n’olcak bu Yunanistan’ın hali? yazısına devam et

Kusura bakmayın ama bu kriz savaş çıkarır!

Soğuk Savaş yoksa hiç bitmedi mi?Yanlış hatırlamıyorsam lisans eğitimi sırasında, nükleer silahlanmanın etkileri ile ilgili bir kompozisyon yazmamız istenmişti. Yaşımız itibariyle muhtemelen bir parça marjinal görüşler yazıp ukalalık yapmak gayretiyle, “nükleer silahlanma yarışı barışı korumaya yardımcı olur” diye yazmış “çünkü çift kutuplu bir dünyada hiçbir ülke bu boyutta yok edici silahları kullanmaya cesaret edemez” diye de devam etmiştim.

O vakitler son demlerini yaşayan Doğu Bloğu ile başını ABD’nin çektiği Batı, nükleer silahlanma yarışındaydı. Zaman zaman, iki bloğun sahip oldukları silahları kullanmaları halinde menzillerinin nerelere kadar ulaşacağı, hangi kentlerin bir anda yok olabileceği gazetelerde hem de renkli grafiklerle gösteriliyordu. Bering Boğazı ile Alaska sınırlarında gösterilen SSCB denizaltılarından atılacak bir füzenin Washington’a hangi hızla ulaşabileceği; radarda tespit edilen bir Rus füzesine karşılık ateşlenecek bir ABD füzesinin diyelim ki Moskova’daki insan yaşamını nasıl sona erdireceği konusu özellikle yaz aylarında haber sıkıntısına düşen gazetecilerin, olası bir Türk-Yunan savaşından sonraki ilk akla gelen konusuydu. Kahvehanelerde, emekli amcalar siyasi eğilimlerine göre kül tablasını Varşova Paktı, sigara paketini NATO kuvvetleri olarak resmeder; çakmak Rus denizaltısı olur, attığı balistik füze Manhattan’ın ortasına düşünce, sigara paketi masadan alınıp sehpanın üzerine konulurdu. Kusura bakmayın ama bu kriz savaş çıkarır! yazısına devam et