Kategori arşivi: Milat Yazıları

İtalya’da durum farklı…

Hesapsızlığın bugünkü muhasebe sisteminin anavatanındaki görünümü, Yunanistan’dan farklı. Hala kullanılan çift taraflı kayıt sistemini ilk kez deneyimleyen Venedikli tüccar, alış-verişlerini ve sonuçlarını, borç/alacak, kar/zarar, gelir/gider olarak kaydettirirken, uygarlığın karşılıksız alım gücü üretebilen bir finans balonuna dönüşeceğini öngöremezdi herhalde.

Bizdeki “siyakat” usulünün pek de kolay öğrenilir olmadığı, neredeyse şifreli bir dil olduğu söylenir. Her şeye rağmen, saray mutfağına “ne zaman?, hangi bedelle?, ne?” tedarik edildiği, dün olduğu gibi bugün de görülebilir. Ancak, usta-çırak sistemi ile edinilen bu muhasebe dilinin eski metinleri okuyabilen her kişi tarafından dahi çözülemediği de yazılıp-çizilir. Bir parça gizemci, çoklukla Asyatiktir. Çünkü devlet merkezlidir. Aldatmak üzere kullanılması güçtür.

İki yönlü hesapta ise, “doğası gereği”, varlıkların, yükümlülükler aracılığıyla edinildiği öğretilir. Eşitlik, mündemiçtir. Dolayısıyla, her “alacak” karakterli hesabın bir varlık edinilmesinde kullanıldığı, aktif ve pasifin filmin negatifi olduğu temel bir bilgidir. Bilanço dediğimiz form, aslında mali tablo hazırlandığı anda elde bulunanların (aktif) nasıl finanse edildiğini (pasif) gösteren bir “fotoğraf”tır. Keza, gelir tablosu da, o son karenin elde edilmesi için sarf edilen mesainin “film”i olarak anlaşılabilir. Bunları niye anlatıyorum? Sistem basiretsiz hale gelirken niçin buna engel olunmadığını daha iyi anlayıp-aktarabilmek için… İtalya’da durum farklı… yazısına devam et

“Deve adımları”yla “iş idaresi”…

Sayın Ali Babacan’ın “istikrar” ve “vizyon” tarifi yukarıdaki gibi olunca, Bakan’ın söylemiyle Başbakan’ın mütegallibeye seslenişi arasında bir bağ kurmak gereği hasıl oldu. Erdoğan, mealen; “Libya’ya müdahalede gösterdiğiniz çevikliği, Suriye’ye karşı niye göstermi5yorsunuz?” dedi ki artık, “petrol, doğalgaz, emperyalizm” hepsi sepete dahil.

“Deve adımları” dediğiniz zaman, aklınıza gelen Sina Çölleri, şimdilerde yeniden şekilleniyor. Sadece çöller de değil üstelik: Bu defa “ateş bacayı sardı”. Geçtiğimiz yıl başlayan değişimin laboratuvarı haline gelen Kuzey Afrika ülkelerinin hiçbiri, Türkiye’ye sınır komşusu değillerdi. Ekonomik içeriği itibariyle, Libya’daki müteahhitlik hizmetleri, perakende sektörünün cılız da olsa çabaları, önemli tabii. Mısır’da doğrudan yatırımcı olarak yer alan işletmecilerimizin sayısı da azımsanmayacak kadar çok. Somali, Tunus ve Yemen’de olanlar, yine Türkiye ekonomisinin sermaye birikimi sınırlarını zorluyor. Sayılanlar, ancak uzun vadede geri dönüş sağlayacak kadar yoğun bir stok seviyesini yakalamış ülkeler için cazip pazarlar. Türk şirketleri adına daha olası ve yakın “fırsat ve tehditler”i algılamak, miyopi ile değil, hipermetrop olmamakla ilgili. “Deve adımları”yla “iş idaresi”… yazısına devam et

Anayasa Çalışmaları

Şimdi de İtalya. Yunanistan, Derviş’ini bulduktan sonra, “kıvanç ve tasada ortak” olduğumuz Avrupa ekonomisi ile ilişkilerimizi gözden geçiriyoruz. Özellikle “tasada” sağladığımız entegrasyon, halihazırda yürümekte olan anayasa çalışmalarına yapılabilecek iktisatçı katkılarını sınırlandırmamalı. 1982 Anayasası’nın meşhur “Giriş”inden aktardığım “paylaşım”cı ifade, “anayasa metninde bu defa yer almalı mı?” diye başlayabiliriz mesela.

Bedelli askerliğin, bir “Beyaz Türk Cizye”sine dönüşme ihtimalinden, 73 üncü madde’deki “Vergi Ödevi”nin, Anayasa’nın “Mali ve Ekonomik Hükümler”i arasında değil de niçin askerlikle (Md.72) birlikte, ardarda “Temel Hak ve Ödevler” arasında yer aldığından bahsedebiliriz.

Devletin, kadim bir hükümrandan (“Leviathan” mı deseydim?), iktisadi ve insani referansların emrinde bir “aygıt” olmaklığa doğru evrilmesi gerçeğine temas etmeliyiz. AB’nin, Maastrich zirvesinde anayasa haline getirdiği ekonomik kriterleri uygulamadığı için, “sorgudan azade zat-ı şahaneleri” kaynaklı sonsuz likiditenin engellenmesine dikkat çekmeliyiz. Anayasa Çalışmaları yazısına devam et