Kategori arşivi: İş Hayatı

Keynes’ten Galbraith’e, Oradan Acemoğlu-Robinson İkilisine

İktisat politikalarının eleştirisinde popüler olan iki isim Robinson ve Acemoğlu ikilisi. Liberal değerlere sahip olup piyasa ekonomisinin işleyiş sorunlarına ilişkin eleştiri getirebilen biri Türk kökenli bu iki yazarın zamanla olgunlaşan tavrında, Galbraith’in 50-60 yıl öncesine, Keynes’in de 85-90 yıl öncesine ait eleştiri atmosferi yaratma becerisini gördüm diyebilirim.

Galbraith bir süre ABD adına büyükelçilik yapmış Kanada kökenli bir Amerikalı. Profesör J.K. Galbraith’in Eski Kurumsalcı Okul’a dahil iktisatçılar arasındaki adının sık anılır olması yönetimlerde doğrudan rol almasından kaynaklanıyor olabilir. Hiçbir zaman ezberlerle hareket etmeyen, büyük şirketlerin yol açtığı tekelleşme eğilimini, sendikaların beklenmeyen etkilerini sistemin içinden eleştiren, ülkelerin kendilerine özgü ekonomik politikalar oluşturmaları gerektiğini söyleyen bir isim. Keynes’ten Galbraith’e, Oradan Acemoğlu-Robinson İkilisine yazısına devam et

Covid’le sayısı artan yeni bir iktisadi ünite: ‘(T)üretici’

Türkiye’den bahsedersek internet alışverişinin ne kadar hızlı arttığı bir haber değeri bile taşımıyor. Bundan daha önemlisi internet alışverişini tercih edenlerin giderek alışveriş tutarını artırması. Artan alışveriş sayısı ve harcama tutarına ek olarak e-ticarete konu olan mal ve hizmetlerde de doğal olarak bir çeşitlenme gözlemleniyor. Bu çeşitlenme B2B
(şirketten şirkete), B2C(şirketten tüketiciye), C2C (tüketiciden tüketiciye) gibi varyanslarıyla e-ticaret kanalının evrimleşmesine yol açtı (https://www.iyzico.com/blog/b2b-b2c-ve-c2c-nedir-arasindaki-farklar-nelerdir/) Bugün yoruma ihtiyaç duyulan başka bir değişim ise tüketicinin artık tüketim amaçlı ürün icad edip bunu talep etmesi anlamına gelen (t)üretici aşamasına geçiş olmalı. Yani: ‘C2B’

J.Babtiste Say’ın (https://tr.wikipedia.org/wiki/Jean-Baptiste_Say) Mahreçler Kanunu’nu hatırlayalım: ‘Her arz kendi talebini yaratır’ demişti Say.  1929 Bunalımı ile hızlıca rafa kaldırılan bu yaklaşım artıkher talep kendi arzını yaratır’ olarak okunmalı.

Covid’le sayısı artan yeni bir iktisadi ünite: ‘(T)üretici’ yazısına devam et

Kim, niye harcama yaptı da ekonomi %5 büyüdü?

TÜİK, 2017 yılının ilk üç ayına ilişkin büyüme oranını açıkladığından bu yana ekonomi otoriteleri arasında devam eden usul tartışması azalmış görünüyor. Akademik veya piyasa kökenli tahmincilerin neredeyse hiçbiri %5’lik bir oran öngörememişti. Tahminler genellikle %3 ile %3,8 gibi geniş bir aralıktaydı ve %4’ün üzerine çıkan büyüme tahmini yok gibiydi.

Tahminlerle açıklama arasında beklenmeyen farkın ana kaynağı tabii ki yeni endeksin veri kaynaklarıyla ilgili. Özellikle sanayi üretimi tahmini konusunda Maliye Bakanlığı’nın beyan verileri kullanılmaya başlandıktan sonra kamunun hata payı ihmal edilebilir derecede azalmış görünüyor.

İlk Çeyrek Büyümesi Beklentileri Yükseltti

15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası ertelenmiş tüketimin realize edilmesi, 2017 yılının ilk çeyreğine taşındı. Başlayan kur artışının TL cinsinden fiyatlara yansımadan baştan savılması sıcak paranın tüketime çevrilmesiyle mümkün olabilirdi. Faiz seviyesinin tasarruf sahibini tüketimden uzak tutacak bir seviyede oluşmadığı, tüketicinin de ilk çeyrekte süreli vergi indirimlerinden yararlanmak için elini çabuk tuttuğu anlaşılıyor. Kim, niye harcama yaptı da ekonomi %5 büyüdü? yazısına devam et

Yenilikçi Ekonominin Önündeki Fırsatlar ve Tehditler

Sanayi üretimi ve olumlu büyüme istatistikleri moral verse de gündeme kanmayıp, orta gelir tuzağı ve yüksek katma değerli üretim konusunda ısrarcı bir yazar kitlesi olduğu anlaşıldı. Sürdürülebilir büyüme için yapısal reformlar teşhisi çiğnene çiğnene sakız oldu. İçi boşaltıldı. “İhracatta yüksek katma değerli ürün payının artırılması” hedefi ise daha net ve analitik bir bakış açısının eseri gibi görünüyor. Zira Türkiye ekonomisi yetersiz büyürken bile borçlanmaya devam eden bir iktisadi üniteler bütünü.

Şirketlerinden fertlerine ve hatta kamu kesimine kadar taviz vermeksizin hem harcamak, hem de yatırım yapmak istiyoruz. Tasarruf açığı olan bir ekonomide tasarruflarla yatırım miktarı teorik olarak eşit olacağı için borçlanmadan yatırım yapmak mümkün değil. İçeride zaten tasarruf eksiği var iken de bu borcu dışarıdan almak zorunda kalıyoruz. Söz konusu kaynağı borç değil ürün bedeli olarak tahsil etmek daha avantajlı olacağından borç aldığımız mecralara kendi piyasalarında bulamadıkları veya bulsalar da bizim verdiğimiz fiyata ulaşamadıkları ürünleri satmak zorundayız. Bunu başardığımızda borçlanmadan büyüme imkânına kavuşabiliriz. Veriler böyleyken, ekonomik şartlardan daha çok bir zihniyet devrimine ihtiyaç olduğu anlaşılıyor.

Yenilikçi Ekonominin Önündeki Fırsatlar ve Tehditler yazısına devam et

Ekonomide Sebep-Sonuç İlişkileri Karmaşıklaştı

Türkiye ekonomisinde risk iştahının arttığı somut verilerle destekleniyor. Tüketici güveni ve Reel Kesim Güven Endeksi artmaya devam ediyor. Borsa endeksi ise rekor tazeliyor.

Avrupa Konseyi’nin Türkiye’yi siyasi izlemeye almış olmasına karşın Dolar kuru son dört ayın en düşük düzeyine geriliyor. Türkiye’nin Risk primi (CDS) düşüyor. Bu arada Merkez Bankası enflasyon endişesinin süregeldiğini kabul ederek Geç Likidite Penceresi faizini yarım puan artırıyor.

Türkiye’nin Batı ile siyasi ayrışmanın eşiğinde olduğu söylemine ekonomiden “şimdilik bizi ilgilendirmez” cevabı gelmiş gibi duruyor. Ama nasıl? Ekonomide Sebep-Sonuç İlişkileri Karmaşıklaştı yazısına devam et

Değiş Tokuşa Devam: Bütçe Verileri, İşsizlik ve Döviz Kuru

Geçtiğimiz hafta bütçe verilerini, cari işlemler dengesini ve istihdam verilerini, bir arada değerlendirme imkanı ortaya çıktı.

Cari işlemler açığı ile kamu dengesindeki fazla birlikte okunduğunda bütçe fazlasının özel sektördeki açık pahasına sağlandığı anlaşılıyor. Süregelen bu olgunun farkına varılmadığını söylemek yanlış. Vergi indirimleri ile piyasada sağlanmak istenen canlanmanın sonuçları izlenirse atılan adımlar devam ettirilecektir.

Cari işlemlerde yılın özeti, petrol fiyatlarındaki düşüş ile turizm gelirlerindeki azalmanın birbirini dengelediği yönünde. Darbe girişimi sonrasında, ekonomik aktivitenin sınırlandığı dönemde doğrudan yatırımlarda azalmanın görülmesi doğaldı. Turizm sektörünün ne denli önem taşıdığı istihdam istatistikleri ile de doğrulanmış oluyor. Genç işsizliğinin önlenmesinde hizmet sektörünün; hizmet sektöründe de turizmin altını bir kez daha çizmek gerekir.

Değiş Tokuşa Devam: Bütçe Verileri, İşsizlik ve Döviz Kuru yazısına devam et

Dövizdeki Fırsatlar (mı)?

Dolardaki düşüş son günlerde gündemi işgal ediyor. Peki, Türk Lirası gerçekten değerleniyor mu?

Ev Bu yazının kaleme alındığı 2 Mayıs 2016 tarihinden 3-4 gün önce uluslararası derecelendirme Kuruluşu FITCH bir rapor yayınladı. Analize göre Türkiye, “gelişmekte olan ülkeler” arasından seçilen 8 ekonomi içinde özel sektörün döviz borcu sıralamasında ilk sırada yer alıyor. Döviz borcunun Gayri Safi Yurt İçi Hasıla’ya (GSYİH) oranına göre yapılan sıralama, özel sektörün dövizdeki açık pozisyonunu (döviz cinsinden alacaklar ile döviz borçları arasındaki negatif fark) dengelemesi gerektiğini gösteriyor.

Dolarda devam etmesi şüpheli görülen süreçte özel sektörün döviz almasında ve borç geri ödemesinde yarar var. Bireysel yatırımcı da önümüzdeki bir iki aylık süreçte döviz alımına geçebilir. Dövizdeki Fırsatlar (mı)? yazısına devam et

İkiz açık problemine dikkat…

Cari açık verileri döviz kurunun katkısıyla iyiye gidiyor. Genel ekonomik denge bakımından elbette olumlu. Dış açığın milli gelirin %6’sından daha alt düzeylere inmesi ve devamında ekonomi küçülmeden açığın bu düzeylerde kalması hedefleniyor. Ekonomi yönetimi binlerce kalem mal ve hizmet ithalinde dış alımı azaltacak çalışmalar yaptı. Henüz kamuoyuna açıklanmayan düzenlemeleri önümüzdeki günlerde Başbakan duyuracak. Sınırlı bir ithal ikamesi denilebilecek bu politika tercihinin artık zorunlu hâle geldiği anlaşılıyor.

Cari açığın yanına kamu açığının da ekleneceği endişeleri su yüzüne çıktı. Yani ekonomide ikiz açık problemi gündeme geldi. Bütçedeki gelişmeler son aylarda vergi hasılatında bir erozyona işaret ediyor. Birkaç ihtimal var elbette; iç talebin gerilemesi veya ithalattaki azalma özellikle İthalden Alınan KDV ile Dahilde Alınan KDV kalemlerinin her ikisini birden etkileyebiliyor. Tüketimdeki gerileme doğal olarak önce dolaylı vergiler üzerinden gözlemlenebiliyor. İkiz açık problemine dikkat… yazısına devam et

İstikrarlı yavaşlama…

Gelişmekte olan ekonomilerde yavaşlama sinyalleri istikrar kazandı. Bugün bir sürpriz haber gibi yinelenen gelişmenin kaynağını 2008 krizine kadar götürmek mümkün. Gündelik haberleri bir yana bırakalım. 2008 krizi öncesinde, Dünya’daki tüm Merkez Bankaları’nın piyasadaki likiditeye esas bilanço toplamı 8 Trilyon Dolar iken, bugün 14 Trilyon Dolar. 2008 sonundan bugüne Dünya’daki ekonomik aktivite bu oranda artmadığına göre, piyasadaki fazla paranın geriye çekilmesi gerekiyor. Çekilmezse yeni bir balon oluşması kaçınılmaz. Mevcut durumda henüz bir balondan değil “köpük”ten söz edildiği anlaşılıyor. Gelişmiş ekonomilerle gelişmekte olanlar arasındaki örtülü çekişme de bu noktada başlıyor. Elbette Türkiye tartışmaya dahil.
 
Müebbet muhabbet: “Faiz İndirimi”:
 
Başbakan’ın, “Enflasyon bir sonuçtur. Faiz oranları enflasyonu belirler” mealindeki görüşünü iki ay önce kamuoyu önünde açıkladığını biliyoruz. Bu beyanın ardından Merkez Bankası’nın iki kez faiz indirimi kararı aldığını da. Bugün, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi yeni bir açıklamayla Merkez Bankası faizinin “tefeci faizi” olduğunu söyledi. Bu yazı kaleme alındıktan iki saat sonra açıklanacak olan Para Politikası Kurulu, büyük olasılıkla yüzde yarım  ( elli baz puan)’lık bir faiz indirimi ile sonuçlanacak. 

İstikrarlı yavaşlama… yazısına devam et

2014’ün ikinci yarısı…

2014’ün ilk üç ayı ile ilgili büyüme oranı, onca çalkantıya rağmen başarı sayılabilirdi. Fakat hafta içi açıklanan Sanayi Üretim Endeksi ile Dış Ticaret Endeksleri yeni bir değerlendirmeyi zorunlu kılıyor. Enflasyondaki olumsuzluk yeterince tartışıldı. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış Sanayi Üretim Endeksi Mayıs ayı rakamlarına bakılırsa, koşullar %1 oranında kayıp getirdi. Büyüme için önemli bir gösterge olarak İmalat Sanayi Üretiminde de %1’lik düşüş görünüyor. 2014’ün ikinci yarısı… yazısına devam et