Kategori arşivi: İktisat Teorisi

Ticaret Savaşları

2008 krizinden sonraki finansal genişleme sona erdi. Piyasa ekonomisinin bayraktarlığını yapan ABD artık parasını da piyasasını da koruma duvarlarıyla örmeye başladı. Dolar, faiz artırımlarıyla, mal piyasası, gümrük vergileriyle savunulacak.

Ticari korumacılık artmadan önce işaretleri verilmeye başlanmıştı ama Dünya ekonomisindeki iyimserlik rüzgârları ağır basıyor, politik beyanlarda bulunan satır arası gerçeklikleri gölgeliyordu. Örneğin Trump seçim öncesi sadece gümrük değil fiziki duvarlar da öreceğini söylediği göçmen politikası ile ilgili vaatleri ile bugünkü politikanın ipuçlarını açık-seçik deklare etmişti.

Neyse ki bu süreçte, İtalya hariç, Fransa, Hollanda ve Almanya seçimlerindeki milliyetçi söylemler sandığa yansımadı. Trump alışılagelenin aksine vaatlerini yerine getirme konusunda son derece kararlı görünüyor. Kudüs kararında olduğu gibi göçmen politikasında ve vergilerin indirilmesinde de ciddi adımlar attı. Son olarak ticari korumacılık konusundaki tavrı bu bakımdan şaşkınlık yaratmamalı. Ticaret Savaşları yazısına devam et

Bürokrasi 2.0

Şimdilerde sık kullanılır oldu: Sanayi 4.0. Yani dördüncü nesil sanayi üretimi; ürün ve süreç yeniliklerinde dördüncü dönem anlamında. Buhar teknolojisinden başlayıp, mekanik, fordist, elektrik teknolojisi kullanılan ürün ve üretim süreçlerinden, elektronik ve dijital endüstriye, oradan da yapay zekâya uzanan değişimin son aşamasına bu ad veriliyor.

Bürokrasi 2.0’ derken, Türk bürokrasisinin de sanayide olduğu gibi bir değişimin eşiğinde veya içinde bulunduğunu kastediyorum.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü kapanalı çok oldu

Editör bir dostumun paylaştığı TRT’nin iki harika radyo oyunu zihnimi harekete geçirdi. Dostoyevski’nin Timsah‘ını okumamıştım. Haldun Taner’in radyo uyarlaması müthiş bir taşlama. Saatleri Ayarlama Enstitüsü‘nü okumamın üzerinden de epey zaman geçmişti. Tanpınar’ın güçlü eserlerinden biridir. TRT’nin seslendirmeleri ve genel olarak prodüksiyonu da harika ve kayıtlar tertemiz. Dinlemenizi tavsiye ederim.

Timsah da Saatleri Ayarlama Enstitüsü de belki konuları itibariyle değil ama edebi güçleri bakımından nevi şahsına münhasır eserler. Onlardan önce de sonra da pek çok yazar mesela Franz Kafka, Şato’da; Aziz Nesin, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’da; George Orwell 1984’te; Orhan Kemal, Murtaza’da ‘bürokrasinin hantallığındaki traji-komik ögeleri’ ya da ‘devlet hizmetindeki personelin ‘kraldan çok kralcılığını’ yerden yere vurmuştur.

Ne ki zaman değişti. Bürokrasinin problemleri artık geçen yüzyılda görülenlerden çok farklı… Örneğin bugünün Türkiye’sinde bürokrasiyi düşünürken şahsen aklımı kurcalayan ilk öge hantallık değil, daha çok değişimdir. Yani mesele bürokrasinin niteliğinin ne yöne doğru evrildiği… Bürokrasi 2.0 yazısına devam et

Kırılganlık Vurgusu Artıyor…


imf
IMF’nin son günlerde gündeme oturan raporu tartışılıyor. Raporda, Dünya ekonomisi ile ilgili bir çok tahmin ve varsayımın dışında, Türkiye özelinde revizyonlar var. Genel olarak gelişen ülkelerin parasal genişleme sonrasındaki iktisadi modeli ve etkileri sıralanmış. Türkiye’ye olan vurgu, “taşma” etkisinin ekonomi üzerinde yaratacağı olası sorunlar. Uzun süredir piyasalar tarafından kollanan ve fiyatlanan bir olguydu. Gelişmiş ekonomilerdeki zincirleme finansal geri çekilmenin, gelişen ülkelere olan negatif etkileri, ‘taşma’ terimi ile ifade edilmiş.

Kırılganlık Vurgusu Artıyor… yazısına devam et

Öncelikli sektörler…

Başta ekonomi eğitimi olmak üzere birçok alan sanayi sektörünün gelişimini önceliklendirir. Bilhassa gelişmekte olan ülkelerde “sınaî kalkınma hamlesi” iktisatçılardan siyasetçilere kadar herkesin diline pelesenk olmuş ezberlerlerden biridir. “Kalkınma iktisadı” gibi alanlarda çalışanlar için, tarım ve hizmet sektörleri hak ettiği ilgiyi göremeyebilirler. Bugünün dünyasında ve bugünün Türkiye’sinde sektörlerin ağırlıklarını arada bir gözden geçirmek gerekir.

Türkiye ekonomisi de hem literatür hem de gelişim çizgisi bakımından aynı yollardan geçti.  Geçtiği için de en güncel haliyle ekonomik faaliyetleri  “reel sektör”, “mali sektör” olarak ayırdı. Bu bölümlendirme mali sektörü nerdeyse ikinci sınıf olarak gördüğü için yeterli değil. En iyisi bugünün dünyasında tarım ve hizmet sektörlerinin artan önemine göre, yine klasik sınıflandırmaya geri dönmek: Tarım, sanayi ve hizmetler üçlemesini kullanmak.

Gelişmekte olan ülkelerin nüfusları hızla artıyor. Zaten Çin ve Hindistan yanına Rusya’yı eklerseniz dünyanın yarısı! Gelirleri ve nüfusları arttıkça tüketim kalıpları da değişiyor. On yılda bir kendisini ikiye katlayan Asya’nın tarım ürünleri ve enerjiye olan talebi her halükarda artıyor, artacak. Hizmet sektöründe de sınaî erişkinlik sonrasında kendi içinde işlek bir altyapı oluşuyor.   Öncelikli sektörler… yazısına devam et

Dövize Neler Oluyor?

Dövizle ilgili değerlendirmelerin yoğunlaştığı son dönemde, olanları daha kalıcı şekilde anlayabilmek için bazı değişkenleri geriye dönük hatırlamak gerekiyor.

Her şeyden önce sadece kriz döneminde değil, krizden önce de para değerleri toplu halde değer kaybediyordu. Kurların tümüyle değer kaybetmesi karşısında, birbirlerine göre değer kaybetmemesi özellikle küçük tasarrufçu bakımından yorumlanması güç bir süreç. Yani, Amerikan Doları diğer paralar ve TL karşısında değer kaybettiğinde tasarruf sahibi biliyor ki; ABD Doları değer kaybediyor. Ancak, uluslararası ticari rekabet, özellikle reel sektör, döviz kurlarının birbirlerine oranından yani pariteden etkilendiği için, bütün ulusal para birimlerinin aynı anda değer kaybetmesi teorik olarak -en azından ilk bakışta- mümkün görünmüyor.

Sorun şu ki; toplu değer kayıplarının anlamı, paraların birbirlerine göre değer kaybetmesi değil, her bir ulusal para biriminin kendi iç pazarında alım gücünün düşmesi. Uzun lafın kısası, enflasyon yaratmak yoluyla parasını devalüasyona zorlamak. İç pazarda enflasyonun yol açtığı değer kaybı sayesinde, dış pazarlarda dolaylı devalüasyon sağlamak. Dövize Neler Oluyor? yazısına devam et

Ekonomide Büyük Ayrışmanın Eşiğinde…

Türkiye ekonomisindeki gelişmeler dünyadan ayrışmaya başladı. Ama bu kopuş tek başına bir ayrışma değil. Dünyadaki kamu finansmanının gevşetilmesi, kredi musluklarının açılması sonucunda oluşan ve Çin, Hindistan gibi bazı ülkelerle birlikte yaşanan blok kopuşlardan biri… Dünyayı bir ekonomi laboratuarı haline getiren, dört mevsimi bir arada yaşatan gelişmelerin gidişi, aradan ilk ve son baharı atıp, ya yaz ya da kış mevsimini tercihe zorlatacak gibi. 

Bir yıl önce, krizi ortaya çıkaran düşünce seviyesiyle, krizin çözülemeyeceğini söylemeye yeltenenlerden biri olarak (bkz. “dil ile bağlanan diş ile çözülmez”) gelişi matematiksel olarak belli olan bugünlerin beklenmeyen günler değil, “ehven-i şer” olarak algılanması gerektiğini düşünmüştüm. Dünya ekonomisi krize karşı likidite verip piyasayı canlandırmakla, ileride (yani şimdi) ortaya çıkacak borç sarmalına razı olmuştu. Türkiye’nin de içinde bulunduğu birkaç ülke kredi musluğunu, bırakınız açmayı sıktı. Kamu harcamalarında kısıtlı bir artış, gelirlerde ise geçici vergi indirimlerini tercih etti. Milli paranın değerlenmesi riskini kabul ederek, dış ticaretin kısıtlı olduğu bir dönemde azalan dış ticaret açığını daha da azaltma yolunu seçmedi. Bugün Çin’in üzerinde parasını devalüe etmesi yönünde baskı var ise benzer şekilde dünya ekonomisine göre ayrışma yolunu tercih etmesinden kaynaklanıyor. Ekonomide Büyük Ayrışmanın Eşiğinde… yazısına devam et

DEMOKRASİ – BÜTÇE HAKKI = SIFIR

Geçtiğimiz haftalarda tamamlanan bütçe görüşmeleri güncel siyasi olayların gölgesinde kaldı. Halbuki bütçe vatandaşın, seçmenin siyasetçinin en fazla ilgilenmesi gereken konuların başında geliyor. Vatandaş bakımından, ödenen vergilerin hangi giderlere tahsis edileceği; siyasetçi bakımından da seçmenin nezdinde hangi giderlerin topumun ihtiyaçlarını karşılayacağı bütçeyle anlatılıyor.

Kelime kökeni itibariyle “bütçe” Fransızca’dan “bougette” İngilizce’ye geçmiş, “budget” olmuş. Bütçe yapılırken Maliye Bakanı’nın elinde taşıdığı çantadan adını almış. Bizde aynı kelimeden iki ayrı sözcük tüketilmiş. Biri “poşet”, diğeri “bütçe. Ama galiba Cumhuriyet’le yaşıt “Genel Muhasebe Kanunu”nun uygulandığı yılların sonunda, 5018 Sayılı yasa uygulanmadan önce, hele de kamu açıklarının yoğun olduğu yıllarda daha ziyade “poşet” anlamında kullanılmaya daha uygun bir kanun olmuş Bütçe Kanunu.

Adı üstünde, diğerleri gibi bir kanun olan bütçe, hükümetin gelecek bir dönem için -şimdilerde orta vadeli planın uygulanmasıyla çok yıllı bütçe uygulanıyor- yapmak istediği işlerin bir listesini ve bu işleri yaparken hangi kaynakların kullanılacağını listelemiş oluyor. DEMOKRASİ – BÜTÇE HAKKI = SIFIR yazısına devam et

Kusura bakmayın ama bu kriz savaş çıkarır!

Soğuk Savaş yoksa hiç bitmedi mi?Yanlış hatırlamıyorsam lisans eğitimi sırasında, nükleer silahlanmanın etkileri ile ilgili bir kompozisyon yazmamız istenmişti. Yaşımız itibariyle muhtemelen bir parça marjinal görüşler yazıp ukalalık yapmak gayretiyle, “nükleer silahlanma yarışı barışı korumaya yardımcı olur” diye yazmış “çünkü çift kutuplu bir dünyada hiçbir ülke bu boyutta yok edici silahları kullanmaya cesaret edemez” diye de devam etmiştim.

O vakitler son demlerini yaşayan Doğu Bloğu ile başını ABD’nin çektiği Batı, nükleer silahlanma yarışındaydı. Zaman zaman, iki bloğun sahip oldukları silahları kullanmaları halinde menzillerinin nerelere kadar ulaşacağı, hangi kentlerin bir anda yok olabileceği gazetelerde hem de renkli grafiklerle gösteriliyordu. Bering Boğazı ile Alaska sınırlarında gösterilen SSCB denizaltılarından atılacak bir füzenin Washington’a hangi hızla ulaşabileceği; radarda tespit edilen bir Rus füzesine karşılık ateşlenecek bir ABD füzesinin diyelim ki Moskova’daki insan yaşamını nasıl sona erdireceği konusu özellikle yaz aylarında haber sıkıntısına düşen gazetecilerin, olası bir Türk-Yunan savaşından sonraki ilk akla gelen konusuydu. Kahvehanelerde, emekli amcalar siyasi eğilimlerine göre kül tablasını Varşova Paktı, sigara paketini NATO kuvvetleri olarak resmeder; çakmak Rus denizaltısı olur, attığı balistik füze Manhattan’ın ortasına düşünce, sigara paketi masadan alınıp sehpanın üzerine konulurdu. Kusura bakmayın ama bu kriz savaş çıkarır! yazısına devam et

Borsa yükseliyor mu yoksa ısınıyor mu?

bigstockphoto_stock_market_crash_46302[1]Ekonominin %10’dan fazla küçüldüğü bir dönemde borsa endeksinin iki kattan fazla artması tartışmaları beraberinde getirdi. Borsa ile ilgili güncel yorumlara bakılırsa birkaç görünür neden yok sayılmaz. Ama aslında küçük yatırımcının mağdur olması için gerekli tüm şartların oluştuğu bu dönemde, borsa gerçekten yükseldi mi yoksa şişti mi bunu tartışmak gerekir. Ne de olsa bizde borsa ancak 1980’li yılların ikinci yarısında faaliyete geçebildiği için, sadece endeks değeriyle İMKB’yi tartışmak hatanın en büyüğü olur.

Borsanın, şirketlerin halka açılmasına imkan sağlayarak “sermayenin demokratikleşmesi” işlevini sağladığı Batı iktisat tarihi açısından bilinen bir gerçek. Çünkü sanayileşmenin ilk dönemlerinde gelişen pazarlara büyük yatırımlarla ulaşmak isteyen sanayiciler, borsayı, şirketlerini halka açarak finansman sağlama amacıyla kullanmışlardır. Bu sayede küçük yatırımcı firmaların artan karlılıklarından nemalanmış, aynı zamanda firmalarının yatırımlarını da finanse etmişlerdir. Borsa yükseliyor mu yoksa ısınıyor mu? yazısına devam et

IMF İstanbul’da kendi evinde; Ankara, İstanbul Deplasmanında

imfTam da “bayram değil seyran değil…” durumu. Uluslararası derecelendirme kuruluşları Türkiye’ye teveccüh gösteriyor! Aynı kuruluşların krizden önce batan bankalara tam not vermiş olduğunu hatırlamazsak son derece olumlu bir gelişme.

II. Dünya Savaşı sonrası “yeni dünya düzeni” ve yeni ekonomik konseptin oluştuğu yıllarda, Türkiye de dışa açık bir ekonomi politikasına adım atıyordu. Şimdi de krizin etkilerinde azalmanın başlayacağı söylenen günlerde (post-crisis era) yeniden İstanbul’da toplanılıyor. Dünya Bankası Grubu ve IMF Yıllık Toplantısı 6–7 Ekim 2009 tarihinde İstanbul’daki yapılmış olacak. Ama bana göre asıl kritik konu 5 Ekim günü yapılacak seminerler. Seminerlerin ortak başlığı: “Krizden sonra”. Bu başlık altında düzenlenen seminerlerde kriz sonrasında uygulanacak yeni finansal sistem tartışılacak. IMF İstanbul’da kendi evinde; Ankara, İstanbul Deplasmanında yazısına devam et