Bürokrasi 2.0

Şimdilerde sık kullanılır oldu: Sanayi 4.0. Yani dördüncü nesil sanayi üretimi; ürün ve süreç yeniliklerinde dördüncü dönem anlamında. Buhar teknolojisinden başlayıp, mekanik, fordist, elektrik teknolojisi kullanılan ürün ve üretim süreçlerinden, elektronik ve dijital endüstriye, oradan da yapay zekâya uzanan değişimin son aşamasına bu ad veriliyor.

Bürokrasi 2.0’ derken, Türk bürokrasisinin de sanayide olduğu gibi bir değişimin eşiğinde veya içinde bulunduğunu kastediyorum.

Saatleri Ayarlama Enstitüsü kapanalı çok oldu

Editör bir dostumun paylaştığı TRT’nin iki harika radyo oyunu zihnimi harekete geçirdi. Dostoyevski’nin Timsah‘ını okumamıştım. Haldun Taner’in radyo uyarlaması müthiş bir taşlama. Saatleri Ayarlama Enstitüsü‘nü okumamın üzerinden de epey zaman geçmişti. Tanpınar’ın güçlü eserlerinden biridir. TRT’nin seslendirmeleri ve genel olarak prodüksiyonu da harika ve kayıtlar tertemiz. Dinlemenizi tavsiye ederim.

Timsah da Saatleri Ayarlama Enstitüsü de belki konuları itibariyle değil ama edebi güçleri bakımından nevi şahsına münhasır eserler. Onlardan önce de sonra da pek çok yazar mesela Franz Kafka, Şato’da; Aziz Nesin, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’da; George Orwell 1984’te; Orhan Kemal, Murtaza’da ‘bürokrasinin hantallığındaki traji-komik ögeleri’ ya da ‘devlet hizmetindeki personelin ‘kraldan çok kralcılığını’ yerden yere vurmuştur.

Ne ki zaman değişti. Bürokrasinin problemleri artık geçen yüzyılda görülenlerden çok farklı… Örneğin bugünün Türkiye’sinde bürokrasiyi düşünürken şahsen aklımı kurcalayan ilk öge hantallık değil, daha çok değişimdir. Yani mesele bürokrasinin niteliğinin ne yöne doğru evrildiği…

Kaynaktan başlayalım

Bürokrasinin arz yönü insan kaynağıdır. Tanzimat’tan bu yana önce tercüme odası deneyimi ile başlayıp, İttihat ve Terakki’nin askeri bürokrasi kanadıyla devam eden, toplumun eğitim düzeyi bakımından seçkin bireylerinin istihdam edildiği, dolayısıyla az çok jakoben bir unsur.

Devlet kadroları siyasete de ‘eleman’ yetiştirirken, politikayı da ister-istemez statikleştirmekten geri durmamıştır. Bürokrasi içinde, insan kaynağı itibariyle sosyo-kültürel eliti istihdam eden hiyerarşik/formel yapıya dahil kuraldışı/informel oluşumlar giderek devleti bizatihi temsil eder hâle gelmiştir.

Büyükşehirlere göçün ve piyasa ekonomisinin etkinliği arttıkça Anadolu çocuklarının sınıf atlama rüyası tarımdan bürokrasiye değil, tarımdan ticarete ve oradan de sanayiye yöneldi. Zamanla siyasetin insan kaynağı değişmeye, politika alanı da kentin çeperindeki ticaret, zanaat ve orta ölçekli sanayiciden beslenmeye başladı. Böylece bürokrasinin insan kaynağı çeşitlendi.

İktisadi çevrimin gücüne göre beşer onar yıllık periyotlarla ‘memuriyet’, ‘in’ veya ‘out’ oldu. Genç nüfusun eğitim seviyesi arttıkça kentteki sermaye yoğun firmalarda veya onların tedarikçi havuzlarındaki istihdam seviyesi yükseldi. Bu arada, kamu hizmetleri arttı, nitelik değiştirdi, teknolojinin kullanımıyla kamu hizmet üretiminde entegrasyon hızlandı.

Bugün için birçok devlet hizmetinin alt yapısında özel sektörün ürettiği teknolojiler kullanılmak zorunda. Devlet, bürokrasi eliyle toplumdan sadece personel değil artık hizmet üretebilmek için ürün ve süreç tedarik ediyor, etmeli de. Çünkü politika yapıcıları artık bürokrasiden ne yapılması gerekeni ne de nasıl yapılması gerektiğini talep ediyor; yapılmasını istediği hizmetin içeriğinden sunumuna kadar zaten tayin edilmiş olan mevzuata uygun şekilde tekemmülünü arzu ediyor.

15 Temmuz Darbe Girişimi

Kamu yönetimi ile ilgili siyasetin dışındaki mecralarda konum arayan ve başarısız olan girişimlerin arkasında toplumun bürokrasiden ibaret bir aygıtla yönlendirilebileceğini düşünen eski model devlet tahayyülünün etkisi olmalı. ‘Militarist modernleşme’ tecrübesi kimilerinin hafızasında bir süreklilik ezberi oluşturmuş.

15 Temmuz Darbe Girişimine karşı toplumun sergilediği ortak paydadaki direnci, bir de, Joseph Schumpeter’in ekonomik yeniliklere atfettiği ‘yaratıcı yıkıcılık’ dinamiğini bu defa sosyolojik anlamıyla olumlayıp, toplumdaki değişimin bürokraside ortaya çıkabilecek radikalizmi nötralize etmesi bakımından da okumak mümkündür.

Bürokrasiyi siyasetten gelen talep değiştiriyor

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile ilintili olsun veya olmasın devletin ihtiyaçlarının arttığı, çeşitlendiği, karmaşıklaştığı ortada. Siyasi karar alıcılar son dönemde uluslararası karşıtlıkları, eşitsizlikleri seslendirmeyi sürdürüyorlar. Bu karşıtlıkların bir kısmı da Avrupa Birliği (AB) ile ilgili.

AB projesi, yüzyılın rüyasını hayata geçirmeye çalışırken üye devletlerin halklarını ön planda tutmayan Brüksel merkezli bir distopyaya dönüşmüş durumda çoktandır. Bu dönüşüm AB teknokratları eliyle vücut buldu. Birlik fikrini savunan Avrupalı siyasetçiler dahi şimdilerde kamuoyunun taleplerini dengelemek için tasfiye olmaksızın birliği dönüştürmenin yöntemlerini arıyorlar.

Çalışma biçimini değiştirmek zorunlu

Dış politikada ittifaklar, hedefler, adımlar artık eskisi gibi dosyalar üzerinden değil sürekli güncellenen pozisyonlar üzerinden çalışılıyor. Ekonomi, hareketli; konjonktürü gün be gün takip edip yönlendiren, geri dönüş alan ve yeniden biçimlendirilen bir iktisadi politika oluşturmayı gerektiriyor. Sosyal transferler, yardımlar toplumla devlet arasında sürekli bilgi akışını gerektiriyor. Karar alıcıların yardımcıları artık bürokratik kadroların dışında sivil toplum kuruluşlarından, düşünce enstitülerinden, sosyal girişimlerden hatta bireylerden oluşuyor. Devlet kadrolarında 657 Sayılı Yasa’nın dışında, sözleşmeli işçi-memur, taşeron ve doğrudan hizmetin tümünün talep edildiği firmaların varlığı bir başka çeşitlilik daha ortaya koyuyor.

Sarayın içinde yaşayan Enderun mensuplarından, tercüme odasına, kışlaya, oradan biraz daha sokağa çıkmasına ve/veya sokaktan gelmesine izin verilen bürokratlar artık devletin dışında bireysel yaşam ve siyasallaşma seviyesi olan insanlardır. Devlet bürokratsız, bürokrat devletsiz bir ifade tarzını yaşantılamıştır. Bu seviyenin birincil motifi, bürokrattan talep edilen hizmetlerin siyasi organlar tarafından belirlenmesidir. Devlet mekanizmasının yeni ve gelişmiş ülkelerden farklı bir kurumsallaşma seviyesi ile siyasi otorite tarafından yeniden tarife zorlanması gerekmektedir.

Bürokrasi Batılı siyasetçiyi teslim aldı

Gelişmiş ekonomilere ait bürokratik düzen, emperyal vizyonu siyasetçiden teslim aldı. Maksadını aşan kurumsallaşma seviyesi Batı siyasetçisini eli kolu bağlı, adeta seçilmiş bürokratlara dönüştürdü. Emperyalizmin teşkilatlanma biçimi, gelişmekte olan ülke bürokrasilerini uydu teşkilatlar hâline getirdiğinde Dünya iki bloklu bambaşka bir Dünya idi. Aradan geçen zamanda Batı devletleri kendilerine yeni döneme uygun sivil bürokrasiler var edemediler.

Türkiye’nin avantajı zaten henüz kurumsallaşmamış ya da bazı alanlarda kemikleşmiş bürokrasisini yeni seviyeye doğrudan aktarmak oldu. Tıpkı, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçmeden doğrudan hizmet sektörüne dayalı bir ekonomiye geçtiğimiz gibi…

Şimdi sıra biraz da el yordamıyla gerçekleşen bu değişimin kurumsallaşmasını sağlamaktır. Ekonomide ve bürokraside katılımcı ve liyakate dayalı bürokrasinin siyasetle eş zamanlı evrimine odaklanmalıyız. Bürokraside ortaya çıktığında yıkıcı hâle gelen kendisini eleştiriden arî gören aşırı özgüvenin siyasette tekrarlanmamasını sağlamalıyız.

Unutmayalım ki bütün bu değişimler bir rövanş değil birlikte dönüşmekten ibarettir…