Boş Şirket

İş idaresinde kabul görmüş genel geçer doğrular, Türkiye şartlarında tümüyle başka nedenlerle geçerlilik kazandı. Bugün dünyanın pek çok büyük şirketi üretimden elde ettiği cirosunu, toplam hasılatı içerisinde %10’a kadar düşürdü. Bu türden firmalara literatürde “boş şirket” adı veriliyor. Marka sahibi olmak, şirket merkezini sadece bir hizmet organizasyonuna dönüştürmeyi mümkün hale getirdi. Türkiye’de “boş şirket” tasarımını canlandırmaya gerek duyulması ise tercihten öte bir zorunluluk artık.

 Nasıl rekabet edeceğiz?

– Enerji maliyetleri dünya ölçeğinde yükselirken, Türkiye’de kullanıcıya gelene kadar iki kat daha fiyatlanmış oluyor. Petrol başta olmak üzere, elektrik, doğalgaz gibi girdilerde fiyatlarla beraber bağımlılık riski de artıyor.

 – İhraç ürünlerimizin ithal girdi bağımlılığı oranı yüksek. Hammadde ile birlikte cari açık sorununu ağırlaştıran diğer bir neden, ihracat yapmak için yüklü miktarda ithalat yapmak zorunda olmamız.

Taşıma suyla her nasılsa dönen bu değirmeni şirketler cephesinden okuyunca da durum değişmiyor. İtiraf etmek gerekir ki, sanayici açısından mevcut tabloda bizzat üretim yapmak, finansal darboğaza davetiye çıkarıyor. Bu duruma nasıl geldik? O da ayrı bir konu.

Sıra, Türk sanayicinin dışarıya yatırım yapmasında…

Çözüm, üretim maliyetlerini, çevre ülke ve gelişmemiş bölgelere yönlendirmekte olabilir. Yurtdışında, Örneğin Mısır’da, Tunus’ta, Türk Cumhuriyetleri’nde, Balkanlar’da, AB’ye yeni katılmış bazı Slav ülkelerinde doğrudan yatırım yapan Türk firmalarının hızla daha da artabileceği (artması gerektiği) öngörülebilir. Bu süreç artık bir taşeron işçilik, yan sanayicinin dinamizminden yararlanma, maliyet kontrolü süreci değildir.

Yerli firmaların maliyet unsurlarını dışarıya alıp, karargah hizmetlerini Türkiye’de tutabilmesi için, hizmet sektöründeki nitelikli insan gücünün sağlanması konusuna özel önem vermeleri gerekiyor. Daha önce dış yatırımlarda, ilgili ülkenin kendine özgü koşullarına uymak zaman alırdı. Dış yatırımlar arttıkça, her ülkede uluslararası standartlara sahip Türk ve yabancı profesyonellere ulaşmak da kolaylaştı. Devletin, sivil toplum kuruluşlarının dış yatırımlarla ilgili yönlendirici bilgi ve tecrübe altyapısı oluştu.   

Girdi maliyetlerinin kronikleşen seviyesi, siyasal sorunlar, Türkiye sanayinin sürdürülebilir rekabet şartlarının orta vadede olumlu bir görünüme sahip olamayacağını gösteriyor. Sanayici ve onlara yol gösterenlerin, büyümeden çok rekabet ve karlılık konularına odaklanmaları, daha gerçekçi öngörüleri beraberinde getirecektir.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde mali piyasaların yeterince derinlik kazanmamış olması, türev araçların sınırlı düzeyi, lehte bir faktör olarak geçerlilik kazandı. Türk sanayicisinin Avrupa’ya komşu rekabetçi pazarlara doğrudan yatırımcı olarak girmesi, içeride üretilen ürünlerin pazarlama alanını da genişletebilir. Kuzey Afrika, Rusya, Slav ülkelerinin bir çoğu ve Balkanlar,  dünyadaki genel görünümün dışında kalabilen, Türkiye’ye yakın ve hareketli pazarlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir