Avrupa’da kriz sonrası senaryolar…

Avrupa’da kriz sonrası senaryolar…

Uzun boylu tartışmaya gerek yok. Teoride anlaşamıyoruz. Peki, Dünya’daki ödeme krizlerini bertaraf etmenin yolu olarak kullanılan yöntemin, niçin er geç enflasyona veya başka bir krize yol açacağını nasıl anlatabiliriz?  Batı’da, ekonomi öğretiminde ilköğrenim seviyesinde başvurulan eğitim yöntemine başvuralım.

 Modeli biraz değiştirerek aktarayım. Varsa, hatalar bana ait:

Enflasyon oyun şeklinde anlatılıyor. İki grup öğrenciye, harcayabilecekleri 5’er adet boncuk veriliyor. Karşılığında ise,  ihtiyaçlarına göre, satın alabilecekleri birer adet kalem, oyuncak, silgi, defter, oyun CD’si alabiliyorlar. Gruplar, parayı temsil eden boncukları ürünlere tahsis ederek değerlendiriyorlar. Mesela, bir grup kaleme 2 boncuk, oyuncağa 1 boncuk, oyun CD’sine 2 boncuk harcamayı planlıyor. Bunun üzerine kaleme daha çok ihtiyaç duyan ikinci grup, kaleme 3, oyun CD’sine 1, deftere de 1 boncuk ayırıyor. Kalemi en çok fiyat veren alıyor. Tabii ki diğerlerini de en çok fiyat veren satın alabiliyor. Talep ettikleri halde satın alamadıkları ürünlere ayırdıkları kaynakları, ihtiyaç sırasına göre aynı mantıkla diğer ürünlere kaydırıyorlar. Sonuçta piyasadaki boncuk miktarı 5+5=10 iken, fiyatlar talebe ve boncuk sayısına göre oluşuyor.

Ürünlerin fiyatı belli olduktan sonra, gruplara eski boncuklara ek olarak 5’er boncuk daha veriliyor. Ürünler (üretim, mal arzı) aynıyken piyasaya 10 boncuk daha sürülmüş oluyor. Gruplar, aynı ürünleri talep ederken, ellerindeki harcama gücüne göre fiyatları artırmaya başlıyorlar. Yani, tüketiciler aynı ihtiyaç seviyesinde, aynı ürünlere daha fazla fiyat ödemeye razı oluyorlar. Bu artış sürekli olduğunda adına  ‘enflasyon’ deniyor. Eldeki boncuklar uzunca bir süre talebe dönüşmeyip ürünler tüketilmediğinde, ‘resesyon’(durgunluk diyelim) meydana geliyor.

Gerçekte tabii ki bu kadar basit bir model değil. Bahsettiğim gibi, bu tarz, belirli bir yaş grubuna özgülenmiş basitlikte.  Ama, fiyat istikrarı denilen olgu, gerçekte de, bugünkü gibi teoride anlatıldığı kadar karışık bir model  de değil.

Üretim seviyesi kısa vadede değişmeyeceğine göre, bankalara milyarlarca Euro likidite sağlanması sizce nasıl bir etkiye yol açacak? ‘Efendim, biz tüketiciye değil bankalara aktardığımız paralardan söz ediyoruz’. ‘Yani, zerkedilen likidite, banka bilançolarını sağlamlaştıracak, piyasalarda bahar havası esecek, güven tazeleyecek’. ‘İlle de tüketime mi dönüşmesi gerekiyor?’

 Hayır gerekmiyor ama, sonunda kredi yoluyla, kamu borçlanma araçlarının satın alınması yoluyla  bir ‘toksik fon’ olacak ortada. Nihai tüketici eliyle değilse, kamu harcamaları veya özel sektörün yatırım harcamalarında kullanacağı krediler olarak sisteme girecek. Bir ‘finansal kaldıraç’ işlevi görecek.

 Yani, bizim ilköğrenim seviyesindeki basit modelimizle daha berrak bir para algısı oluştuğu anlaşılıyor. Kaynağı olmayan bir harcama aracı, karşılığı olmayan borçlanma enstrümanı yaratırsanız, oluşan dengesizliğin süresi, şiddeti, adı değişebilir. Ama, sebebi bellidir.

Son dönemde yapılan araştırmalar, para arzındaki artışla fiyat artışları arasındaki illiyet bağının eskisi kadar güçlü olmadığını gösteriyor olabilir. Farklı para arzı tanımlarıyla, günün ihtiyaçlarına uygun hesaplamalar yapıyor da olunabilir. Yukarıda belirtildiği gibi, etki, süre, siyasi önlemler, dengesizliklerle ilgili algılar değişebilir de. Ama, günün sonunda, yalın düşünerek, dengeli ve sürdürülebilir bir ekonomik yapının sınırlarının zorlandığını anlamak daha kolay.