Ayda Bir Ayvalık dergisinin ağırlıkla Ayvalık’ın naif yönlerine vurgu yapan bir yayın olduğunu biliyoruz. Ama editör Bülent Şentay’ın yazı çağrısı ile 24 Ocak tarihi aynı günlere rastlayınca ister istemez başka bir gündeme işaret etmek bana daha uygun göründü.
Hemen iki gün önce Sanat Fabrikası’nda düzenlenen imza günü, şiir ve şarkı dinletisi de hafızamda Uğur Mumcu’nun öldürüldüğü günleri canlandırdı. O dönem Ankara’da Maliye Bakanlığında çalışıyordum. Toplanıp, Maltepe Camii’nde kılınacak cenaze namazı için yolculanan tabutu izleyen kalabalık içinde ben de vardım. Ayvalıklıların pek de karşılaşmadıkları karla karışık yağmurlu bir gündü. O soğukta o kadar insanın nasıl olup da bir araya geldiklerine şimdilerde pek de hayret etmiyorum.
24 Ocak’lar arasında negatif etki sıralaması yapılsa benim tercihim “24 Ocak Kararları” adı verilen yapısal dönüşüm programından yana olurdu. Türkiye ekonomisinin ergen kapitalist ülkeler arasına katılmasına kapı açan diğer 24 Ocak’lar üzerinde de baskın rol oynadığını herhalde kimse inkar edemez bu kararların. Uğur Mumcu’nun katline, Gaffar Okkan’ın da bir başka 24 Ocak’ta şehit edilmesine giden yollara taş döşeyen yapıbozucu uluslararası ekonomik eklemlenme bugünlere denk düşüyor.
İktisadi dönüşümle siyasi değişim arasında nasıl bir bağlantı olduğunu herkes az çok bilir. Ama son 50-60 yıllık Türkiye tarihine hızlı ve seçmeci bir değerlendirmeyle göz atıldığında nedensellik bağının gücü, ders olarak okutulacak niteliğe sahiptir.
Türkiye’de ekonomik dönüşüm deyince akla ilk önce güçlü devalüasyonlar gelmelidir. Yüksek oranlı devalüasyonların sırasıyla 1946, 1 958, 1970, 1970’lerin ikinci yarısı ve 1980 ile 2001 krizinde gerçekleştiğini bir kenara not edelim. 1946’dan sonra başlayan çok partili hayat, 1958 devalüasyonundan iki yıl sonraki 27 Mayıs 1960 müdahalesi, 1970’i izleyen 12 Mart ve 24 Ocak Kararları’nın hemen ardından dokuz ayı bile tamamlamadan doğan 12 Eylül darbesi…
Daha yakın tarihten devam edersek 2001 krizinin peşi sıra gelen Kemal Derviş patentli “Yapısal Değişim Programı” ve ardından elbette uluslararası sermaye tanımlı “istikrar”…
Uğur Mumcu’dan nerelere geldik… Küresel sermayenin istikrar programlarının ortak özellikleri, düşük iç tüketim, baskı altındaki talep, rekabetçi işgücü maliyeti, ihracata dayalı büyüme, kamu desteklerinden yoksun bırakılmış tarım sektörü, ağırlaştırılmış vergi yüküyle sağlanan kamu dengesi. Sermaye açığını sıcak parayla sağlayan bir mali piyasayla ranta dayalı bir büyüme. Bu tabloda Uğur Mumcu ve benzeri düşünce adamlannın ne kadar sakil durduğunu yazmaya gerek yok.
Yaratılan korku atmosferi içerisinde istikrara duyulan arzunun pompalanması için Mumcu’dan kısa süre önce Sivas katliamı ile yaralanan toplum, önce 1994 yerel, ardından 1996 genel seçimlerinde AB üyesi olmadan Gümrük Birliği’ne dahil olmayı başarı sayan bir iklimi ortaya çıkardı.
Bölgesel gelişme farklılıklarını, terörü desteklerken çatışma bölgesindeki örtülü operasyonları araştıran bir gazetecinin öldürülmesi araştırmacıların fundamentalist örgütlerin dikkatini çekmesi, beklenmeyen bir gelişme sayılmamalı. Tarımdan elini
eteğini çeken bir devletin kentlere yönelen güvencesiz işgücüne düşük ücret ve cemaat korumasından başka bir çare bırakmaması da aynı şekilde sürpriz denilemeyecek bir sosyo-ekonomik yapının değirmenine su taşıdı.
Bu tablonun türevi siyasal anlayışların ve giderek rakipsiz kalan iktisadi vizyonun artık yeni Uğur Mumcu’lar üretmesi de kolay olmayacak. Bugünün 24 Ocak’ları, adım adım tırmandırılan gerilimlerin çözümünde emperyal ekonomik reçeteleri zorunlu kılıyor. Söz konusu çözümler tükendiğinde, iç ve dış çatışmaların tarafı haline getirilerek ufuk çizgisinde ancak otoriteryen ve yayılmacı bir yönetimle hayatta kalınabileceği konusunda kamuoyu oluşturuluyor.
Uğur Mumcu’nun demokrasi. cumhuriyet ve antiemperyalist çizginin birbirinden ayrılmaz olduğunu vurgulaması bugünü ve olası gelecek senaryolarını yorumlamakta yardımcı oluyor ve olacaktır.
Umutlu olmanın tek yolu Türk ulusunun daha önce sömürgeciliğin ezberini bozma kabiliyetine sahip olduğunu göstermiş olması…
Ayda Bir Ayvalık – Sayı: 6, Şubat 2015