15 Temmuz’un Ekonomik Maliyeti

Birinci yılını dolduran FETÖ’cü darbe girişiminin ekonomik etkileri yeterince tartışılmadı. Sayısı yüzlerle ifade edilen şehitlerin ve gazilerin acısı, görevden alınanlar, yargılamalar doğal olarak daha ön planda idi. Geldiğimiz noktada bütünlüklü bir analiz için yaşatılan sosyal yıkımın farklı cephelerine ve özellikle ekonomik veçhesine de odaklanmakta yarar var.

Önceki yazımızdan devralarak devam edersek, 15 Temmuz’da darbecilerin hedeflediği toplumsal ve siyasal etkiyi yaratamadıkları gibi umdukları ekonomik etkiyi de meydana getiremedikleri anlaşılıyor. Geçtiğimiz bir yılın ekonomisinin kabaca değerlendirmesi bile darbe teşebbüsü ile ekonomik aktivite arasında ancak sınırlı bağlantılar bulunduğunu ortaya koyuyor.

Hesabı neye göre yapmalıyız?

İlk akla gelen milli gelir olmalı.

Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla ve Temel Harcama Kalemlerindeki Yıllık Değişim (%)

 

GSYİH

Hanehalkı Tüketimi Kamu Tüketimi Yatırımlar İhracat

İthalat

2016/1 4,5 0,9 10,5 6,6 1,4 2,7
2016/2 5,3 4,1 14,4 3,8 -1,9 7,2
2016/3 -1,3 -1,7 5,6 0,5 -9,3 2,1
2016/4 3,5 5,7 0,8 2,0 2,3 3,3
2017/1 5,0 5,1 9,4 2,2 10,6 0,8

Kaynak: TÜİK’ten aktaran Capital Dergisi Temmuz 2017 sayısı

Yukarıdaki tabloya göre 2017 yılının ilk iki çeyreği yılsonu itibariyle %4,5-%5 aralığında büyüme potansiyeline sahip görünüyor. Diğer şartların sabit olduğu varsayımıyla Türkiye ekonomisi darbe girişimi olmaksızın 2016 yılında %4,5 büyüyebilmiş olsa idi fiili büyüme oranı olan %2,9’a göre %1,6 daha fazla bir ekonomik aktiviteye kavuşacaktı.

2016 yılının olası büyüme rakamlarının uygulanacağı milli gelirin 2015 milli geliri olması gerektiğine göre aradaki fark 37 Milyar Lira olarak gerçekleşiyor ki bunun Dolar karşılığı 10 Milyar Dolar’ın biraz üzerinde. (Hesaplamalar yapılırken 30.12.2016 Dolar Kuru olan 3,5192 TL esas alınmıştır.)

Aynı hesaplama şeklini farklı opsiyonlarla yapan Ak Parti Ekonomi İşleri Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a göre zarar 17 Milyar Dolar ve/veya yaklaşık 60 Milyar TL.

Milli Gelir Hesabı Yeterli Değilse

15 Temmuz sonrası dövizdeki dalgalanma fiyatlar ve istihdam üzerinde olumsuz etkide bulundu. 15 Temmuz 2016’da 2,88 TL olan döviz kuru, yılsonunda %21 artışla 3,51TL seviyesine ulaştı. 17 Temmuz 2017 tarihinde de 3,53 TL düzeyini korudu.

TÜFE Haziran 2016 sonu itibariyle %7,64’den 2017 yılının aynı ayında 10,90’a, Yurtiçi ÜFE 2016 Haziran’ındaki %3,41’lik seviyesinden %14,87’ye sıçradı.

Merkez Bankası Ortalama Fonlama Faizi 13 Temmuz 2016 itibariyle %8,20’lik seviyesinden 12 Temmuz 2017’de %11,95’e dayandı.

17 Temmuz 2017 tarihli Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri Raporu’na göre 2016 yılı Haziran ayında 7,9 Milyar TL açık veren bütçe, 2017 yılı Haziran ayında 13,7 Milyar TL açık verdi.

Buna karşın BIST 100 (TL) endeksi 2016 yılının Haziran sonu itibariyle 76.817 seviyesinden, 17.07.2017’de 106.217’i gördü.

TÜİK’in açıkladığı Nisan 2016-Nisan 2017 karşılaştırmasına göre işsizlik geçen yılın aynı döneminde %9,3 iken 2017 Nisan’ında %10,5’i dahi yeni gördü. Cari dengenin Milli Gelire oranı 2016’nın Mayıs’ında %-3,8 iken, 2017’nin aynı ayında %-4,4’e ulaştı.

Kamu açıkları ve diğer kampanyalarla telafi edilmeye çalışılan kayıplar, özellikle turizme, dayanıklı ve dayanıksız malların tüketimine yansıdı. Makine teçhizat yatırımlarını, sanayi üretimini aylarca kilitledi veya belirsizliğe itti.

 

Çeyrekler İtibariyle Yatırım Harcamalarında Değişim (%)

İnşaat Makine ve Teçhizat Diğer Aktifler
2016/1 5,6 9,5 0,1
2016/2 4,5 0,5 18,2
2016/3 5,0 -3,9 -12,8
2016/4 3,5 -0,4 2,4
2017/1 10,0 -10,1 8,7

Kaynak: Capital Dergisi Temmuz 2017 sayısı

 

Döviz atakları, elinde yangın tüpü ile dolaşan bir Merkez Bankası’nı, döviz borcu nedeniyle uykusu kaçan iş dünyasını, fiyat vermekte dahi zorlanan bir ihracatçıyı ekonominin merkezine oturttu. Her şeye rağmen atlatılan travmaya oranla kısa sürede darbe teşebbüsünü izleyen Pazartesi gününden itibaren ekonomide kurumlar işlemeye devam etti. 43 ilde 965 şirketin, 107 kişinin mal varlıklarına el konuldu. Aktif büyüklüğü 50 Milyar TL olan bu şirketler aynı zamanda 50 bin kişilik bir istihdamı temsil ediyordu.

 

Göstergeleri Alt Alta Yazdığımızda Ortaya Çıkan Fotoğraf

Elbette olumlu ekonomik göstergelerin tamamı 15 Temmuz’a rağmen başarılmış olmadığı gibi olumsuzlukların tümü de 15 Temmuz’un ekonomide yol açtığı istikrarsızlıklarla ilişkili değil. Ama konu ’15 Temmuz’un ekonomik etkileri’ gibi genel bir soruna odaklandığında diğer koşulları sabit kılmak teknik tabiri ile ceteris paribus (diğer tüm durumlar sabitken) demek zorundayız.

Darbe girişimini teorik olarak ayrıştırmak mümkün görünüyorsa da örneğin Fırat Kalkanı Harekâtı’nı, FED’in dört yıldır süren faiz artırım senaryosunun artık sahneye konma zamanı gelmeden hemen önce gelişmekte olan ülkelerle birlikte Türkiye ekonomisinin de yararlandığı küresel finans akımını, Euro Bölgesi’nde de Dünya ölçeğinde esen pozitif gelişmeleri dışlamak; Katar Krizi’ne gösterilen refleksi ve referandum sonuçlarını yok saymak da mümkün değil.

Aynı şekilde, özellikle kamu harcamalarının, istihdam kampanyasının, kamu alacaklarının tahsilinde sağlanan ödeme kolaylıklarının, Kredi Garanti Fonu ile sağlanan desteğin büyüme üzerindeki etkilerini, piyasaya sağladığı morali ve likiditeyi bir kenara etkisiz eleman olarak yazmak da doğru olmayacaktır.

15 Temmuz Sonrası Ekonomide Atlar Ters Yöne Koşuyor

Darbe girişiminin Türkiye ekonomisine etkilerine ekonomik ve finansal göstergeler bakımından yaklaşıldığında bugünkü ekonomik tabloyu hangi kritere göre değerlendirmeliyiz? İdeal bir ekonomiye göre mi yoksa darbe teşebbüsü önceki şartlara göre mi?

Tabii ki 15 Temmuz öncesi koşullara bakarak karar vermek daha doğru olacaktır.

Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları olduğu gibi avantajlı davranış kalıpları da olduğu muhakkak. Çabuk toparlanmak, tüketici ve reel kesim güveninin konjonktüre hızlı ve sert refleks gösterip dönüşler konusunda kısa zamanda aynı esnekliği sağlaması en belirgin iktisadi karar modeli.

2016 yılında sadece Temmuz’u da kapsayan üçüncü çeyrek ekonomide küçülme ile sonuçlanmıştı. Resesyon kapsamına girmesi için ekonomide üst üste iki çeyrek küçülmenin görülmesi gerekiyor. Bugünün tablosunda ekonomik güven endeksi, PMI, kapasite kullanımı, reel kesim güven endeksi, tüketici güveni, enflasyon, büyüme ve kamu açıkları hep birlikte yükseliyor. Anlaşılan o ki yılsonunda hızlı bir büyüme, çift haneli bir enflasyon, kriterlerin (Maastrich) altında ama alışılmışın üstünde bir kamu açığı, makul bir cari açık ve yine çift haneli bir işsizlik görülebilecek.

Enflasyondaki yıllık %9,79’luk seviye Aralık ayına kadar artıp yüksek baz nedeniyle yılın son ayında düşecek. Kamu açıklarında yapılandırmadan gelen ciddi tahsilatlar nakit dengesine katkıda bulunacaktır. Küresel ekonomide uzun süredir aranan büyüme eğilimi, döviz ve emtia fiyatları üzerinde baskıyı artırıyor. Merkez Bankası, gıda fiyatlarının enflasyon üzerindeki baskısının hafiflediğini ama küresel ekonominin koşullarına uygun politikanın 2018 başına kadar faiz indirimine izin vermediğini bilerek sıkı para politikasını sürdürecektir. Keza, resmi ağızlardan da sıkı para politikasının destek gördüğü anlaşılıyor.

Öte yandan, kamu ekonomisi açık vererek talebi desteklemeye devam ediyor. 2008 krizi sırasında benzer bir açık politikası izlenerek iç talebin hareketlenmesi sağlanmıştı. Bu dönemde de doğru olan maliye politikası uygulandı. Çelişik görünen, bu defa para ve maliye politikalarının ters yönde hareket etmesi. Ekonomi yönetiminin önceliği büyümeye verdiği görülüyor.

Enflasyonla mücadelede tek başına para politikası yeterli olmayacağına göre önümüzdeki yılın başına dek hızlı büyüme konjonktürüne ağırlık veren siyasal tercihin enflasyonla kamu açıklarını ikincil sorunlar olarak göreceğini tahmin edebiliriz.

15 Temmuz sonrası ekonomik şartların, en sert etkisini 2016 için büyüme oranındaki potansiyeli sınırladığı, enflasyon üzerinde etkisini ise daha belirgin biçimde döviz kurundaki geçişkenlik üzerinden %2 ile %3 arasında fiyat artışı şeklinde gösterdiği anlaşılıyor. İşgücüne katılımın artması nedeniyle işsizlik oranına olumsuz etkiyi ölçmek ya da tahmin etmek mümkün değil. Reel sektörün yatırım kararları ve turizm sektöründeki radikal negatif değişimin ise salt 15 Temmuz’a ilişkin ayrıştırmalarla açıklanamayacak kadar geniş bir şekilde ele alınması gerekiyor. Aynı tarih aralıklarında Rusya uçak krizi ve Avrupa ülkeleriyle yaşanan görüş ayrılıkları turizm ve doğrudan yatırımları etkilediği kadar, küresel iştahın artması da ters yönde taktik fon girişlerini artırmaya devam ediyor.

Bu konuyu irdelemeye devam edelim…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir