Uğur Dündar, Banka ve Ekonomik Yorumlar Aylık Dergi, Nisan 1999, ss. 59-64.
Günümüz Türkiye’sinde çeşitli şekillerde gündeme gelen savunma koşulları ve savaş ihtimalleri, genellikle siyasi boyut ve sonuçları ile ele alınmaktadır. Ancak güvenlik riskleri ve özellikle savaş, toplumsal hayatın tümü üzerinde etkili olmakta, öncelikle ekonomik ilişkileri topyekûn değişikliğe uğratmaktadır.
Güvenlik tehditlerinin değerlendirilerek, çatışma olasılıklarına karşı alınabilecek ekonomik tedbirleri saptamak için, ulusal ve uluslararası ekonomik sistem ile savaş ve barışın iktisadi referanslar arasındaki etkileşimin, bir kez de “milli güvenlik” penceresinden bakılarak yorumlanması, modelin genelde çevre ülkeleri, özelde de Türkiye için koşullandırdığı yeni ekonomik durumun anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.
Dünya Ekonomisi: “Savaş ve Barış”
Varşova Paktı’nın dağılmasından sonra Dünya ekonomisinin önde gelen gelişmiş ekonomilerinde savunma hizmetine verilen göreli önem azalmıştır. Soğuk savaşın sona ermesi ile merkez ülkeler için ortadan kalkan savunma riski, çevre ülkelerde bölgesel savaşlar ve iç çatışmalar mecrasına kaymış, savunma araçlarına olan talep, gelişmiş ülkelerde gelirin fonksiyonuna dönüşürken, azgelişmiş (AGÜ) ve gelişmekte olan (GOÜ) devletlerin güvenlik harcamaları, riskin fonksiyonu olma niteliğini korumaya devam edince, çatışma anlayışının gerektirdiği yüksek teknoloji savunma ürünleri, daha çok, üretildiği saha dışındaki çevre ülkelerce tüketilmeye başlanmıştır. Ulusal güvenliğe yönelik tehditler var oldukça birikimli olarak artan bu talebe yönlendirilen kıt kaynakların alternatif maliyeti de genellikle sosyal harcamalara yansıyarak, çevre ülkeleri ile gelişmiş ülkeler arasındaki fark derinleşmiştir.
Ancak, düalist yapı, artan harcamalar nedeniyle giderek beşeri kaynaklarını geliştirmekten ve adil dağıtmaktan yoksun kalan çevre ülkelerin iç çatışmalarını ve güvenlik önceliklerini yoğunlaştırıp, tüketim pazarı olarak gerçekleştirecekleri potansiyel etkinlikten de mahrum kalınmasına neden olmuştur. Aynı nedenle, sanayileşmiş ülkeler, çevrenin savunma riski altında bulunmasını kabullenirken, söz konusu risklerin realize olması (savaş) ihtimalini uluslararası barış organları aracılığıyla sınırlandırmaya çalışmakta, bu çaba, savaş sonrası konjonktürü içinde bazı ülkelerin, ulusal kalkınmacılık ya da milliyetçi otoriteryenizmin rotasına girip sistemden çıkma ihtimalini önlemeyi de içermektedir.
Nitekim, son on yılda, Ruanda’dan, Sudan’a, Bosna’dan Kosova’ya, Afganistan’dan Çeçenistan’a, Meksika’ya ve Dünya’nın farklı coğrafyalarına yayılan, hatta Türkiye’yi de kapsayan savaş ve iç çatışmalar, global sistemin güvenlik ve ekonomi mekanizmaların’, bazen Körfez Krizi’nde olduğu gibi maliyetlerin uluslararası paylaşımına, bazen de, bozulan talep yapısının kredi ve yardımlar aracılığıyla ıslah edilmesini sağlayan kurumsal düzenlemelere zorlamıştır.
Savunma İçin(de) Ekonomik Denge
Gelişmekte olan pazarların savunma koşullarına verilen önem, blokların dağılmasını izleyen dönemde hızlanan uluslararası para-sermaye hareketleriyle bir kat daha artmıştır. Barış varsayımlı ekonomi dizaynı, dış tasarrufa ihtiyacı olan GOÜ pazarlarının fon talebi konjonktürünü, sanayileşmiş ülkelerin sermaye arzı fazlasıyla birleştirmiş, bu sürecin etkinliği, bilgi teknolojisindeki ilerlemelerin mali sermayenin akışkanlığı lehine kullanılması sonucunda daha da güçlenmiştir.
Savunma koşulları-sermaye hareketleri ilişkisinin bu şekilde yorumlanması Yeni Dünya’da savunma risklerinin global sermaye ve çevre ülkeler açısından hangi sonuçlara gebe olacağı hakkında ipuçları vermektedir. Zira, olası bir çatışma veya savaş durumunda,
a) global para-sermayenin dolaşım sınırları daralacak ve bu süreç çok hızlı olacaktır,
b) bir sonraki aşamada, yani çatışmayı izleyen dönemde, sözü edilen sermaye, ters yönde fakat aynı hız ve koşullarda hareket etmeyecek, savaşa muhatap olan ülkelerde ülke riskinin artması nedeniyle uzun dönemli maliyet artışları ve fon kayıplar, başlayabilecektir.
Bu olasılığın bertaraf edilmesinin tek yolu ise (özellikle Türkiye gibi iç piyasayı ve kamu açıklarını dış borç ile çeviren ülkelerde), henüz barış döneminde ulusal para ve tasarruf politikalarının gücendirilmesidir. (Türkiye örneğinde, mali riskin minimize edilmesi, ancak KKBG’nin sürdürülebilir bir düzeye indirilerek, ülke kaynaklarının önemli bir kısmının kamu açıklarının finansmanına yönelmesine sınırlama getirilmesi ile mümkün olacaktır. Bu durum, faiz oranlarını makul seviyelere çekerek sermaye piyasasına kanalize olan fon arzını artıracak, aynı zamanda kredi kurumlarının reel ekonomiye aktaracakları kaynakları çoğaltabilecektir. Zira bankalar sisteminin iç piyasada pahalı hale gelen TL’den uzaklaşarak, dövizle borçlanma yoluna gitmeleri, mali yapılarının bozulmasına, mali sektördeki dalgalanmalar da ülke riskinin artarak, dış sermaye ve yatırımlarda kayıplara yol açmaktadır.)
Savaşın Finansmanında “Dünden Sonra, Yarından Önce”
20. Yüzyıl boyunca meydana gelen savaşlar ile günümüz çatışmaları karşılaştırıldığında, ekonomik programları etkileyen önemli farklar görülmektedir. Zira geçmiş dönemlerin uzun süreli harp konsepti, savaşın öncesinde, savaş sırasında ve harpten sonra ayrı ayrı ekonomi politikalarının planlanıp uygulanmasına olanak verecek genişlikte bir zaman aralığına sahipti(1). Teknoloji kullanımının göreli olarak düşük, maliyetin ve imha gücünün daha az olduğu savaşların uzun süre devam etmiş olması doğaldı. Bugün ise yüzyıl başında “topyekûn savaş” ve “seferberlik” ortamında oluşan savaş hali, değişerek “savaş anı” ile “esneklik” değerlerine yönelmiş, ekonomik önlemler ise “intibak maliyetinin minimuma indirilmesi ile savaş ve çatışma etkilerinin hızla tasfiye edilebilmesi için gereken hukuki ve örgütsel “form”a sahip olunması kavramını hedef almışlardır.
Dünya Savaşları’nda uygulanan iktisat politikalarının diğer bir karakteristik özelliği ve bugünün harp ekonomisi politikalarına göre önemli bir farkı, politikaları belirlemek, icra safhasını yönlendirmek ve sonuçlarını izlemek üzere özel teşkilatların kurulmuş, savaştan yıllar önce gerekli yasal ve ekonomik düzenlemelerin tamamlanmış olmasıydı(2). Çünkü ileri teknoloji öncesi savaş ortamı, zamana bağlı olduğundan, halkın iaşesi, fiyat, kambiyo ve dış ticaret kontrolleri, üretimin ve tüketim hacminin denetim altında tutulması ile geniş bir ordunun ihtiyaçlarının giderilmesi özel önem taşımaktaydı. Bugünün anlık çatışma ortamı, yiyecek maddeleri üretimi, dağıtımı ve saklanması ile ilgili koşulların iyileşmesi, güvenlik için istihdam edilen personel sayısındaki azalma, acil finansman ihtiyaçlarının sağlanması için mevcut bulunan ulusal ve uluslararası piyasa imkânları, geçmişte uygulanmasına ihtiyaç duyulan tedbirlerin en azından çoğuna gerek kalmadığını göstermektedir.
Öte yandan, Dünya Savaşları’nda yürütülen finansman programları tüm ülkeler bazında değerlendirildiğinde, 2. Dünya Savaşı’nın ilkine oranla borçlanma yerine daha çok vergi ile finanse edildiği, bu ülkelerden de vergilendirmeye ağırlık verenlerin borçlananlara göre daha başarılı oldukları görülmektedir(3). Günümüz ekonomik yapısında ise, savaşın başlangıcı ile sonu arasındaki safhada çoğu kez yeni bir vergi grubunun uygulamaya konmasının mümkün alamayacağı, ancak mevcut vergiler içerisinde oran, istisna ve bağışıklık değişiklikleri yoluyla hasılat artışı sağlanabileceği görülmektedir. Keza, gelirden ve servetten alınan vergilerin matrahlarında veya mükellef sayılarındaki artışlar, bu gelir türlerindeki vergilerin tahsil edilmesi ile gelirin oluşması arasındaki zaman farkı nedeniyle kısa sürede etkili olamayacaktır. Bu nedenle, savunma tehdidi altındaki GOO’ler ile AGÜlerin barış dönemindeki vergi yapıların-da, gelir ve servetten alın / vergiler yerine, dolaylı vergilerin ağırlığı, kısa süreli savaş ve çatışmalarda finansman başarısının sağlanması açısından önem taşımaktadır.
Yüzyılın ilk yarısında yaşanan savaşlar sırasında, gelir ve tüketim yapısının değişmesi ise savaş ekonomilerinin zorunlu ortak noktasıydı. Bu değişiklikler bazı kısıtlamalara ihtiyaç göstermekte, denetim amacıyla kurulacak bir organizasyon, koltuk kuvveti ve özel mahkemeleri gerektirmekteydi. Bu yolla yapılan denetimler uzun süre devam ettiğinde halk ile devlet arasındaki mesafenin açılmasına neden oluyor, karaborsa fiyatları ile ticari sermayede önemli artışlara sebebiyet veriyordu. Savaşlar sırasında, rant kollama faaliyetleri ile baskı gruplarının çalışmaları, dolaylı transferleri artırıp refah transferini azaltarak, gelir dağılımında sabit ve dar gelirliler aleyhine gelişmelere yol açıyordu. Zira gelir dağılımındaki ani değişiklikler bazı ülkelerin savaş sırasında ve savaşı takip eden dönemde ağır servet vergisi mükellefiyetleri ile iktisat politikalarında düzenlemeci tedbirler getirmelerini zorunlu kılmıştır(5). Bugünün kısa süreli çatışma anlamında ise;
a) dışa açık ekonomik yapı nedeniyle aşırı fiyat hareketleri kalıcı olamamakta,
b) uluslararası anlaşmalar gereği teşvik ve transferler sınırlandırılmakta,
c) spekülatif faaliyetler ticari sermayeden çok mali sermaye alanında cereyan etmekte, bu sahada da “şeffaflık” ile “kamuoyunu aydınlatma” ilkeleri etkili olmaktadır.
Savaşların finansmanı ile ilgili deneyimler, barış dönemi iktisadi yapılarının, “savaşın yeniden kurucu özelliği”nin, “savaş sonrası iktisadi büyüme” dinamiğine dönüştürülebilmesi için de etkili olduğunu göstermektedir. Nitekim kurucu konjonktürün içe dönük ve ithal ikameci bir süreci kurumsallaştırmaması, çatışmadan önceki iktisat politikalarının makul bir sosyal politika çizgisinde yürütülüyor olması ile mümkün olabilecektir.
Ancak, savaş ve barışın iktisadi referanslarındaki tüm değişikliklere rağmen, savaş sırasında alınacak ekonomik tedbirlerin başarısının barış dönemindeki iktisadi dinamiklere sıkı sıkıya bağlı olduğu düşüncesi, günümüz ekonomilerinde uygulanması mümkün olan savaş ekonomileri karakterinin barış dönemindeki bir iktisadi yapıya göre daha merkeziyetçi ve otarşist olacağı gerçeğini gölgelememelidir. Bu nedenle ulusal ekonomi henüz barış döneminde iken olası bir çatışma sırasında iktisadi kaynakların topyekûn belirli bir amaca yönlendirilmeleri için gereken alternatifli kaynak-harcama modellerinin varlığına ihtiyaç bulunmakta, var olan programların da “tahsisat” anlayışının dışında, mevcut ve potansiyel vergi yükü, borçlanma kaynakları, üretim, tüketim ve gelir dağılımı projeksiyonları ile yeniden ele alınmasına gerek duyulmaktadır. Zira bu çalışmaların altyapısı olarak kullanılacak iktisadi verilerin her an hazır, tam ve doğru olması, istatistik çalışmaların çatışma koşullarına uyumlaştırılabilirliği de özel önem arz etmektedir.
DİPNOTLAR
- Öyle ki; Harpten önceki devrede uygulanan iktisadi tedbirler Milli Savunma Ekonomileri, savaş sırasında uygulananlar Harp Ekonomisi ve savaşı izleyen devredeki iktisat politikaları ise Ekonomik Terhis Tedbirleri olarak isimlendirilir.
- İtalya’da hazırlanan 1925 tarihli “Sanayi Seferberlik Planı”, Almanya’nın 1935-1939 tarihleri arasında uyguladığı “Zorunlu Çalışma Takvimi”, ABD’nin 1. Dünya Savaşının hemen ertesinde kabul ettiği “Milli Müdafaa Kanunu” ve bu kanun uygulaması için kurulan “Milli Savunma Müsteşarlığı”, 1942 yılında kurulan “Harp İşçiliği Komisyonları” ile “Harp Üretim Dairesi”, Fransa’nın kabul ettiği “Milletin Harpte Teşkilatlandırılması Kanunu” ve ülkemizde uygulanan “Milli Korunma Kanunu” bu düzenlemelerin en bilinen örneklerindendir.
- Örneğin; İngiltere, 1. Dünya Savaşında borçlanma ve emisyona ağırlık verirken, kamu giderlerinin karşılanmasında vergi gelirlerinin payını %20 ile sınırlandırmış, 2. Dünya Savaşında bu oranı %45’e çıkarmıştır. Almanya da ilk savaşın finansmanında tahvil ihracı ile emisyonu tercih edip vergi payını %6’da tutsa da 2. Dünya Savaşının en azından ilk yarısında vergi kaynaklarına başvurmayı tercih etmiştir. 2. Dünya Savışı sırasında ABD’de toplam harcamaların %40’ı vergiler ile finanse edilmiş, savışı kaybeden Japonya’da ise vergi gelirlerinin finansmanındaki oran %11 civarında seyretmiştir.
- Harp Divanları, Örfi İdare Mahkemeleri, İstiklal Mahkemeleri, Milli Korunma Mahkemeleri ve İhtisas Mahkemeleri bu amaçla kurulan birkaç mahkeme türü arasında sayılabilir.
- Örneğin: 2. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’de zorunlu tasarruf sistemi, tüketimin vesika sistemine bağlanması, üretim zararının kadın ve gençlere çalışma yükümlülüğü getirilmesi yoluyla telafisi yöntemleri uygulanmış; Almanya’da ise vesika yönteminin dışında, fiyat, ücret ve döviz kurlarının dondurulmasına karar verilmiş, Japonya’da kadınlar için çalışma zorunluluğu getirilip tüketimi kısıtlayıcı tedbirler alınmıştır. ABD, Almanya, İsveç, Fransa, Japonya, Hollanda, İngiltere, Hindistan, İtalya, Hollanda, Arjantin ve Peru, “Olağanüstü Kazanç Vergileri” uygulaması veya mükellefiyet sınırındaki oranların yükseltilip, istisna ve bağışıklıkların daraltılması yoluyla çeşitli vergi tedbirleri getirmiştir.
KAYNAKLAR
Bütçe Gider ve Gelir Gerçekleşmeleri (1924-1991), Maliye Bakanlığı, 1992. Değinmelerle Yeni Dünya Düzeni, Ergin Yıldızoğlu, Görüş, sayı 19 (Şubat –Mart 1995), ss. 34-47. Harp Ekonomisi Konferans Notları, milli Savunma Bakanlığı. Harp Ekonomisi, Derleyen: Harp Akademileri Komutanlığı, 1985. Harp Ekonomisi, Seyfi Kurtbek, İnsel Kitabevi, 1942. Harp Zamanında devletin Ekonomiye Müdahalesi, Feridun Ergin, Cumhuriyet Matbaası, 1943. Kamu Harcamaları rehberi, International Monetary Fond (IMF), Çev. Doğan Cansızlar, Maliye Bakanlığı, 1995/2. Kurtuluş savaşının mali kaynakları, Alptekin Müderrisoğlu, Maliye Bakanlığı Tetkik Kurulu, 1974/162. Maliye Dergisi Atatürk Özel sayısı, maliye Bakanlığı, 1981. Milli Güvenlik ve Ekonomide Değişimi Kavramak, Uğur Dündar, maliye Yazıları, Sayı 56 (Temmuz-Eylül 1997), ss.11-20. Nazizm Dönemi Alman Ekonomisi, Charles Bettelheim, Savaş yayınları, 1. Bs. , 1982. Savaş Sanatı Tarihi, John Kegan, Bilgin Yayıncılık, 1995.